Yazı: Deniz Şensabah -Gaste
Biz Yeşilköy’ü gezdik, o bizi

Tanımak zor, bildiğini zannettiğini,Görmedikçe yerinde, sevgili kendisini.Çalmak gerekir o evin kapılarını, amaç gezmekse odalarını.Dinlemek gerekir hışırtılarını, duymaksa amaç anlatılmaya çalışılanı.Koklamak, hissetmek gerekir.Beş duyunla hareket edip, altı olman gerekir...Biz Yeşilköy’ü gezdik, o bizi.Feneri, camiisi, kilisesiyle tanıttı kendisini,Merakla incelerken gelen biz yabancı misafirlerini.Fısıldayarak Rönepark’ın güvercinlerine ‘hoşça buyur edin’ diyeYeşilköy bizi gezdi, biz onu...
Yeniden keşfetme gezimiz boyunca, Yeşilköy’ü hissetmeye, anlamaya çalıştık. Sokaklarını, ruhunu ve kendisine has kokusunu içimize çekerek gezindik gün boyu. Biz Yeşilköy’ü gezdik, o bizi. Bugün Boğaz ve Anadolu’daki semtlerin biraz dışına çıkmaya karar verip, Yeşilköy isimli semtimizle tekrar ve daha detaylı bir şekilde tanıştık. Sıcakların da artmasıyla, adayı iyice anımsatan havası, evleri, ismi gibi yemyeşil olması dışında, bu semtimizde adadan farklı olarak, faytonların yerini arabalar almış. Yeşilköy Marmara Denizi kıyısında, İstanbul’un 17 km batısında, Bakırköy ile Florya arasında bulunan bir semtimiz. Kuzeyde Sirkeci-Halkalı tren yoluna, güneyde Marmara Denizi’ne, batıda Florya’ya ve doğuda Yeşilyurt’a kadar uzanmaktadır. Eski adı Ayastefanos olan Yeşilköy semti, eski bir Rumköyü. Ayastefanos adı ise Ayios Stestefanos isimli Hıristiyan azizinden ve onun adına yapılmış olan kiliseden gelmekte. Yeşilköy adı ise 1930 yılında, İstanbul’un idari yapısı yeniden düzenlenince verilmiş. Ayrıca Türk edebiyatının tanınmış isimlerinden olan Halit Ziya Uşaklıgil’in de Yeşilköy’de uzun yıllar oturduğu ve semtin bu ismi almasında önemli ölçüde etkili olduğu bilinmekteymiş.
Yeşilköy’ü tanımaya sahildeki Yeşilköy Feneri’nden başladık. Sahili oldukça geniş ve uzun olan Yeşilköy’ün plajı, fenerin olduğu yerden de gözüküyor fakat henüz yaz gelmediğinden oldukça tenhaydı. Fenerin eski adı Ayastefanos Feneri. İstanbul’un deniz trafiğindeki emniyeti sağlamak için Abdülmecid’in isteği üzerine Fransız mühendisler tarafından 1856 yılında taş kule şeklinde yapılmış fener, İstanbul’un ilk fenerlerindenmiş. Bu fenerin hemen yakınında bulunan Çınar Oteli oldukça eski ve İstanbul’un ilk beş yıldızlı otellerinden. Ayrıca aynı sırada yer alan Polat Renassaince’de daha yeni olmasına rağmen, İstanbul’un ilk beş yıldızlı otellerinden biri olarak biliniyor.Fenerin yüksekliği 24 metre ve 15 deniz mili mesafeden görülebiliyor ve 10 saniyede bir iki gruplu ışık yayıyor. Görüş mesafesinin sınırlandığı sisli havalarda ise 30 saniyede bir sis düdüğü çalıyor. 1971 ve 1988 yıllarında onarım görerek günümüzdeki görüntüsüne kavuşan fenerin içine girmek mümkün olmasa da, fenerin keyfini hemen yanında bulunan restorandan veya sahilden çıkarabilirsiniz. Biz restorana girmedik fakat, Yeşilköy’ün burnu üzerinde bulunan feneri sahilden uzun uzun seyrederken yoğunlaşan duygularımızı, ellerimizi okşayan kağıtlarımıza böyle döktük...
Yeşilköy’ün ışık evi
Neyin bedelini ödemektesin yalnız fener?Yolcuların çoktan dönmüşler...Gelenler de, bilirsin bir gün elbet gidecekler.Ağlayan saçların, terlemekte vücudun var.Senin ölmüş korkuların, yalnızlığın armağanı cesaretin var.Yaradanın aydınlatmış ruhunu,O gün bu gündür göstermektesin kaybetmişlere yolunu.Sen Yeşilköy’ün kayalarında yaşayan,Umutları evinin çatısı olmuş, yalnız fener!
Tarihi oldukça eski olan Yeşilköy, Bizans Dönemi’nin ilerlemiş yılları ve Roma Dönemi zamanında, Marmara kıyısı boyunca yazlık saraylar ile bahçeleri denize kadar uzanan yazlık villalara ev sahipliği yapmaktaymış. IV. Haçlı Seferi zamanında Latinler, Yeşilköy açıklarında donanımlarını demirlemişler ve Yeşilköy’den karaya çıkmışlar. Bu kuşatmalar sırasında ise Yeşilköy ve çevresi oldukça büyük tahribata uğramış. Eski Rum köyü olan ve Ayastefanos olarak anılan Yeşilköy, Osmanlı Dönemi zamanında Sultan II. Mehmed’in liderliğindeki kuvvetler tarafından İstanbul’un kuşatmasına bir hazırlık olarak, Şubat 1453’de Osmanlı topraklarına katılmış.Yeşilköy’ün tarihinde dikkat çeken en önemli olaylardan birtanesi de Osmanlı tarihinde ‘Ayastefanos Muahedesi’ olarak bilinen antlaşmanın burada yapılmış olması. Bunun dışında Yeşilköy’ün konumu itibari ile savaş zamanlarında bir kamp yeri olarak kullanıldığı ve Balkan Savaşı yıllarında da çok acı olaylara sahne olduğu bilinmekte.
Yeşilköy birbirinden güzel bir çok bahçeli köşkün bulunduğu bir semt. Fazlasıyla mesire yerleri de bulunan semtimizin bu yerleşim şekli 16. yüzyılda da böyleymiş. Bizde gezimiz boyunca bu köşklerden oldukça etkilendik. Baharın gelmesiyle bahçelerinde bulunan çiçeklerin hepsi sizi selamlar bir edayla sokaklara kadar eğilmişler.
Yeşilköy’ün vazgeçilmezi Röne Park, bir diğer adıyla Büyük Park, Marmara Denizi manzaralı, nargile içip hamaklarda sallanabileceğiniz, 24 saat açık ve içinde yaban kuşları, tavşan, çulluk, keklik ve güvercin gibi hayvanların da bulunduğu, hayatı sevdiren bir yer. Biz çayımızı bu güzel atmosferin içinde içtik.
Caddelerin tek yönlü olması sebebiyle, kendinizi bir labirentte ilerliyor gibi hissedeceğiniz konusunda sizi uyarmalıyız. Yollar her ne kadar karışık olsa da, kaybolmuş olmanın mutsuzluğunu yaşamadığımızı söylemek isteriz Çünkü, her yerde dikkatinizi çekecek bir şeyler var. Bunlardan bir tanesi de Yeşilköy banliyö tren istasyonunun hemen yanında 1985 yılında ziyarete açılan Havacılık Müzesi. Müzede Cumhuriyet yıllarında kullanılan uçaklar sergilenmekte.
Yeşilköy’de bulunan Yeşilköy Marina İstanbul’un en büyük yat limanlarından birisi. Ayrıca Türkiye’de açılan ilk ziraat okulu, 1847’de Yeşilköy civarındaki Ayamama Deresi kıyısındaki geniş arazi üzerine kurulmuş.
Atatürk Hava LimanıAtatürk Hava Limanı askeri amaçla, 1912 yılında ilk hava meydanı olarak kurulmuş. O günden bugüne inanılmaz değişimler yaşayan limanımız son olarak, 10.01.2000 yılında en yeni hali ve 20 milyon yolcu kapasitesi ile dünyanın en büyük ve en modern hava limanlarından birisi olarak işletmeye açılmış. Ülkemizin özenle yapılmış, misafir odası. İnsanın ruhunu uçuran tatil duygusu, bu güzel hava limanımız ile hepten coşuyor.
Yeşilköy’ün en eski camisi olan Mecidiye Camii'nin inşasına Sultan Reşat döneminde başlanmış ve Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde tamamlanmış. Yeşilköy Cümbüş Sokak’ta bulunan Saint Etienne Latin Katolik Kilisesi ise Kapusyen Rahipleri tarafından 1865’te mimar Pietro Vitalis’e yaptırılmaya başlanmış ve resmi açılışı ise 19 Nisan 1886’da gerçekleşmiş. 1894 depreminde kilisenin taş kubbesi yıkılınca, yerine Avusturya’dan getirilen malzeme ve ustalarla ahşap bir tavan yapılmış. Kilisenin dört çanlı bir kulesi, önünde ise Fransa’dan getirilmiş üç adet heykel var.
Bugün Yeşilköy’le tekrardan tanıştık ve sokaklarında ilerleyip Yeşilköy’ü Yeşilköy yapan herşeyi tanımaya çalışırken, yavaş yavaş vedalaşmamız gerektiğini farkettik. Bir gün daha bitti ve bir semtimizi daha elimizden geldiğince anlamaya çalıştık. Anlamaya diyorum çünkü tanımak için anlamak gerekir. Sadece insanları değil, dünyada bulunan ve zaman içerisinde oluşmuş her yeri anlamak ve anlamlandırmak gerektiğini düşünüyorum. Gerçekten hissedebilmek için.
Sokaklarını, ruhunu ve kendisine has kokusunu içimize çekerek vedalaştık. Biz Yeşilköy’ü gezdik, o bizi.
Yeşilköy’e dair ilginç notlar:
Yeşilköy’de bulunan tarihi yerlerin en önemlileri Yeşilköy Feneri, Abdülmecidhan Çeşmesi, Mecidiye Camii, Bezmialem Alem Camii, Surp Stephanos Ermeni Kilisesi, Saint Etienne Kilisesi, Rum Kilisesi, Rum İlköğretim Okulu ve bir de Ayazma’dır.
Ayastefanos Rus Abidesi 1894 yılında yapımına başlanmış ve dört yılda tamamlanmış. Yapının ilk katı savaşta ölen Rus askerlerinin kemiklerinin saklandığı odalara ve papazlarla muhafızların özel odalarına ayrılmış, yukarıdaki bölüm ise on iki parça sütun üzerine oturtulmuş birkaç katlı kule olarak yapılmış. Rusların bir zafer abidesi olarak yaptıkları ve Yeşilköy’de bulunan bu anıt 14 Kasım 1914 yılında 08.30’da halkın gözleri önünde havaya uçurulmuş. Ayastefanos Rus abidesinin havaya uçurulmasıyla tarihimizde bir ilke imza atılmış ve anıtın yıkılacağı önceden bilindiğinden, bu olayın filme alınmasına karar verilmiştir. Böylece Türk Sinema Tarihi’nin ilk belgesel filmi çekilmiş fakat işin acı tarafı bu filmin elimizde bulunmaması.
Tarih boyunca birçok yazar ve sanatkara ev sahipliği yapmış Yeşilköy’de yaşamış ünlülerden birisi de 1831 yılında Venedik’te doğmuş ressam ve mimar Pietro Bello. Uzun yıllar kayıp olan Pietro Bello’nun mezarı, Yeşilköy’deki Latin Katolik Mezarlığı’nda bulununca, 27 Eylül 1909 yılında buraya gömüldüğü anlaşılmış.
Yeşilköy’de oturmuş bir diğer ünlü isim ise Halit Ziya Uşaklıgil. Ömrünün son günlerine kadar burada oturmuş ünlü edebiyatçımız 1945 yılında Yeşilköy’de bulunan köşkünde vefat etmiş. ‘Kırk Yıl’ adlı eserinde Yeşilköy’den etraflıca bahseden yazarın ihtirasla bağlandığı bu yerin, Yeşilköy ismini almasında önemli ölçüde etkili olduğu söylenmekte.
Yeşilköy’de yaşamış diğer ünlü isimlerin birkaçı ise Adil Başkıran (Bisikletçi Adil Usta), Aram Gülyüz, Aykut Barka, Ayhan Ayanoğlu, Barutçubaşı Simon Amira (Dadyan), Barutçubaşı Boğos Bey (Dadyan), Comte Amedee Preziosi, Burak Turna, Eşref Hamamcıoğlu, Gül Güzelbey, Hasan Diridiri (Balıkçı Hasan), Hilmi Naili Barlo, Reşat Necdet Ayanoğlu, Şecaattin Tanyerli, Sinan Erdem, Sudi Türel, Şadan Tuzcu, Şaban Acar (Eski muhtar) ve Tevfik Ercan’dır.
Bazı tarihçilere göre Fatih Sultan Mehmet, Yeşilköy- Zeytinburnu önlerinde gerçekleşen Ayastefanos Deniz Savaşı’nı, Yeşilköy burnunda atını denize sürerek cesaretlendirmiş.
Kanuni Sultan Süleyman’ın Halkalı deresi civarına avlanmak için gittiği ve aniden başlayan tufan gibi yağmurdan kurtulmak için, Yeşilköy’de bulunan İskender Çelebi Bahçesi’ne sığındığı ve burada ölüm tehlikesi atlattığı söylenir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder