Kaynak: kentimistanbul
Hazırlayan: Şenay Yeşiltaş - İsmail Hakkı Erol
Genç Roma ve Bizans dönemine kadar uzanan bir geçmişe sahip olan Yeşilköy, gerek doğal güzellikleri gerekse tarihi değerleriyle İstanbul’un her köşesinin ayrı bir hikâyesi olduğunu kanıtlayan semtlerden biri olarak karşımıza çıkıyor.
İstanbul’un yaklaşık 17 km batısında, Marmara Denizi kıyısında, Bakırköy ile Florya arasında bulunur. Yeşilköy Şevketiye ve Yeşilköy Ümraniye Mahalleleri'nden oluşan semtin sınırlarını güneyde Marmara Denizi, kuzeyde Sirkeci – Halkalı tren yolu ve onun kuzeyinde Atatürk Hava Limanı, doğuda Yeşilyurt yerleşmesi, batıda ise Florya ve Florya sahillerinin Yeşilköy’e doğru uzantısı olan “Belediye Dinlenme Kampı” oluşturur.
Geçmişe yolculuk...
Yeşilköy’ün tarihi bir hayli eskidir. Geç Roma ve Bizans dönemlerinde burada, Marmara kıyısı boyunca yazlık saray ve ikametgâhlar bulunduğu; hatta daha önce kentin Roma döneminde bile burada bahçeleri denize açılan yazlık villaların olduğu yazılmaktadır.
İstanbul’un farklı zamanlarda geçirdiği kuşatmalar sırasında Yeşilköy ve çevresi zaman zaman büyük tahribata maruz kalmıştır. IV. Haçlı Seferi sırasında Latinler, Yeşilköy açıklarında donanmalarını demirlemişler ve Yeşilköy’den karaya çıkmışlardır. Latin orduları başkanı Dandalo (Ayasofya’da gömülü) buradaki kilisede bir “Te Deum” ayini düzenlemiştir.
Ayastefanos Antlaşması
Yeşilköy’ün tarihinde yer alan en önemli olay şüphesiz Osmanlı tarihinde “Ayastefanos Muahedesi” olarak bilinen antlaşmanın burada yapılmış olmasıdır. Tarihte “93 Harbi” olarak bilinen 1877 - 1878 Osmanlı - Rus Savaşı’nda Türk ordusu gerek Balkanlar’da, gerekse Doğu Anadolu’da birçok başarılar elde etmiş olmasına rağmen mali sıkıntılar, ulaşımdaki güçlükler, yetişmiş subay azlığı, kumandanlar arasındaki anlaşmazlıklar gibi nedenlerden dolayı yenilmiştir.
Ordunun yenilgisi ve göç eden halkın perişanlığının son safhaya ulaşması sonucunda II. Abdülhamid barış istemek zorunda kalmıştır. Mütareke için Harbiye Nazırı Rauf Paşa görevlendirilir. Görüşmeler sonucunda Osmanlı Devleti ile Rusya arasındaki ilk antlaşma 31 Ocak 1878’de imzalanır. Anlaşmaya göre Ruslar henüz ele geçmemiş olan Bulgaristan kalelerini ve Küçükçekmece’ye kadar bütün Rumeli’yi işgal edeceklerdir.
Bu durum karşısında İngiliz donanması Osmanlı devletinin protestosuna rağmen 19 Şubat’ta Çanakkale Boğazı’nı geçerek İstanbul önlerine kadar gelir. Bunun üzerine Rus güçleri de hızla İstanbul üzerine yönelir ve Yeşilköy’ü karargah yaparak barış görüşmelerine burada başlarlar. 10 gün süren görüşmeler sonucunda 3 Mart 1878’de Türk, İngiliz ve Rus elçileri tarafından Ayastefanos Antlaşması imzalanmıştır. Antlaşmanın yapıldığı sahildeki bina daha sonra yıkılmıştır. Rusların Yeşilköy’de kaldığı süre içinde Grandük Nikola, Barutçubaşılar Konağı’nda kalmıştır.
Rusların Yeşilköy’e gelmesi ve Ayastefanos Antlaşması’nın burada imzalanması 19. yüzyılın son çeyreğinde semtin adını sık sık duyulur hale getirmiştir. Bu dönemde Batı basınının tüm ilgisi bu kasabaya yönelmiş, bir çok yayın organında Yeşilköy’le ilgili yazılar ve gravürler yayınlanmıştır.*
Havacılık tarihinde Yeşilköy
Yeşilköy’ün Türk havacılık tarihinde ayrı bir yeri ve önemi vardır. 20. yüzyılın başlarında, dengelerin savunma ve askeri güç üzerine kurulu olduğu ve üretilen teknolojilerin haritaları değiştirdiği bir dünya düzeninde Osmanlı Devleti bu nimetten nasibini alamamış zayıf bir devlet durumundaydı. Nitekim yapılan savaşlarda, bu eksiklik nedeniyle bir çok yer elimizden çıkmıştı.
Avrupa’daki güçler tarafından kullanılan ve en önemli ürünü uçaklar olan bu teknolojilerin kullanılması, Osmanlı ordusu için de kaçınılmaz olmuştu. O yıllarda Harbiye Nazırı olan Mahmut Şevket Paşa’nın girişimleriyle orduya balon ve uçak sağlanması ve bunlar için gereken tesislerin kurulması için çalışmalara başlandı. Bunun yanında “Kitaatı Fenniye ve Mevakii Müstahkeme Müfettişi Umumiliği”nin ikinci bir şubesi olarak da bir hava komisyonu kuruldu. 1 Haziran 1911’de kurulan bu çekirdek teşkilat Türk Silahlı Kuvvetleri tarihinde, hava kuvvetlerinin temeli sayılmaktadır.
Yapılan çalışmalar sonucu bu günkü Yeşilköy Havaalanı’nın kuzey sınırına yakın bir yerde 1912’nin Ocak ayında iki hangar ve bir meydan yapılarak havacılık alanında ilk önemli adım atılır. Daha sonra bu hangarlar ve meydan, bazı ekler yapılarak 3 Temmuz 1912’de “Yeşilköy Hava Mektebi” olarak hizmete girer. Okulun öğrenci kaynağı bu yıllarda kara ve deniz subaylarından oluşmakta, eğitim-öğretim üç ay olup yılda üç devre devam etmektedir. Her devrede 15-20 pilot adayının öğrenim gördüğü okulun yetiştirdiği Türk pilotlar, Balkan Savaşı’nda fiilen cephede görev almışlardır. Ayrıca deniz pilotu yetiştirmek üzere Bahriye Nezareti’ne bağlı “Deniz Hava Okulu” (Bahri Tayyare Mektebi), Yeşilköy’deki deniz fenerinin yakınında bir yerde eğitime başlamıştır (Haziran 1914).
Okulun adı 1916’da “Hava İstasyonu” (Tayyare İstasyonu), olarak değiştirilmiştir. İstanbul’un işgali yıllarında Yeşilköy Hava İstasyonu’nun İngiliz ve Fransız güçleri tarafından işgal edilmesi sonucu kaçırılabilen malzeme ve uçaklar Anadolu yakasında Maltepe’ye götürülmüş, Deniz Hava Okulu’nun uçak ve malzemeleri ise Bahriye nezaretinin Haliç’teki depolarına konulmuştur. Daha sonra Cumhuriyet tarihi boyunca havacılığımız gelişmiş, 21 Temmuz 1967’de Türk havacılığının doğup büyüdüğü yer olan Yeşilköy yakınlarındaki Yeşilyurt’ta “Hava Harp Okulu” açılmıştır. Bu okul halen aynı yerde eğitimini sürdürmektedir. Ayrıca Yeşilköy banliyö istasyonunun hemen yanında, 1985 yılında ziyarete açılan “Havacılık Müzesi” de bulunur. Müzede Cumhuriyet yıllarında kullanılan uçaklar sergilenmektedir.
1894 depremi
10 Temmuz 1894’te İstanbul çok şiddetli bir deprem felaketi yaşamıştır. Bir dakika süren ilk depremin ardından üç gün boyunca devam eden sarsıntılar büyük can kaybına ve yıkıma yol açmış, İstanbul’un birçok gözde mekanı yıkılmış ya da harap olmuştur.
Yeşilköy de bu yıkımdan büyük oranda etkilenir. Kıyılardaki sular 100 metre kadar geriye çekildikten sonra dev dalgalar oluşturarak kıyıyı harap etmiştir. Bu olay sırasında Yeşilköy sahilinde bulunan kayıkhane, rıhtım ve ahşap yapılar büyük zarar görmüş, çoğu yıkılmış, tren yoluna kadar ilerleyen dalgalar tren yolunda da büyük tahribata yol açmıştır.*
Geçmişın tanıkları...
Yeşilköy tarihinde gayri Müslimlerin özellikle de Rumların bu bölgede yaşamış olmaları yerleşimi, fiziksel çevreyi ve konut yapısını etkilemiştir. İstanbul’un içindeki Müslüman mahallelerinde görülen geometrik görüntüden uzak bir sokak dokusu yerine, çoğunlukla birbirine dik ve paralel sokaklar görülür. Çoğunlukla 19.yy’ın ikinci yarısında yapılmış ve sayıları yok denecek kadar azalmış barok ve art nouveau izleri taşıyan yapılar İstasyon Caddesi ve İskele Meydanı çevresinde nadir de olsa görülebilir. Bu gün Yeşilköy sokaklarında dolaşanlar cumhuriyetin ilk yıllarında yapılmış olan bir çok ahşap binanın halen ayakta durduğunu görürler. İstanbul’un ilk beş yıldızlı otellerinden biri olan Çınar Oteli ve International Hospital, üzerinde ünlü fenerinin de bulunduğu Yeşilköy Burnu’nun hemen batısında yer alırlar. Yine İstanbul’un ilk beş yıldızlı otellerinden olan “Polat Renassaince” buradadır.
Yeşilköy’de ayrıca İstanbul’un en büyük yat limanlarından biri olan “Yeşilköy Marina” bulunmaktadır. Atatürk Havalimanı’nın hemen karşısında bulunan “C&R Fuar Merkezi” de düzenlenen organizasyonlarla her yıl milyonlarca kişinin geldiği bir ticaret merkezi durumundadır.
Atatürk Havalimanı
Türkiye’de hava ulaşımının ana arterlerinden biri konumunda olan Atatürk Hava Limanı; Yeşilköy’de, İstanbul’un yaklaşık 20 km batısında, denizden 30 m yükseklikte bulunmaktadır. Yeşilköy’de askeri amaçlı kullanılan İstanbul hava terminalinin 1938’de Ankara-İstanbul seferlerine başlamasıyla meydan sivil havacılığa açılmış oldu. Uluslararası standartlara uygun olmayan bir meydan olarak bir süre hizmet verdikten sonra 1949-1953 yılları arasında bir Amerikan firması olan “Westinghause-IG White” tarafından yeniden inşa edilerek standartlara uygun bir tesis haline getirildi.
İç ve dış hatlara hizmet veren bir terminal binası, hangar ve servis bölümlerinden oluşan bu tesis, 12 000 metrekarelik bir alan üzerine kurulmuştur. 2300 m uzunluğundaki pisti ve yılda 500.000 yolcu taşıma kapasitesiyle bu meydan 1975 yılına kadar yeterli olmuştur. Bu tarihten sonra jet motorların uluslararası taşımacılıkta kullanılmaya başlanmasıyla meydan yetersiz hale gelmiş, yolcu sayısındaki yüzde 25 dolayındaki artışla birlikte meydanın yenilenmesi gündeme gelmiştir. 1975’te başlayan inşaat sekiz yıl içinde tamamlanmış ve İstanbul, 1.275 hektar üzerine kurulu yeni bir havalimanına kavuşmuştur. 2300 m’lik eski doğu-güney, 3000 m’lik yeni kuzey-güney pistleri, 700 000 metrekarelik yeni terminal binası ve 1000 araçlık otoparkıyla yıllık 5.000.000 yolcu kapasitesine sahip bir tesis haline gelmiştir.
Yeni terminal binasına aynı anda dokuz uçak köprülerle yanaşabilmekte, apronda ise on uçak bekleyebilmektedir. O günün şartlarıyla gereken bütün ihtiyaç ve konforu sağlayabilen terminal, artan turizm yoğunluğu, uluslararası yolculuklarda havayolunun tercih edilmesi, özel uçak trafiğinin ve THY’nin dış seferlerinin artması gibi nedenlerle yetersiz kalmıştır.
Yeşilköy Havalimanı, 80’li yılların sonuna doğru yapılan yeniliklerle kapasitenin iki katına çıkarılmasına rağmen ihtiyacı karşılamaktan uzaktır. 1993’de yolcu salonları iki katına çıkarılmış, terminale bağlantısı olan eski İstanbul çevre yolunun yanında TEM ve Marmara kıyısından gelen yollar da eklenerek ulaşım sorunu çözülmeye çalışılmıştır. Havalimanı sürekli gelişmektedir. Bu durum 2 no’lu terminal binasının yapımını zorunlu kıldığı gibi, İstanbul’da yeni havalimanlarının da yapılması ihtiyacını belirgin hale getirmiştir. Planlamasını mimar Hayati Tabanlıoğlu’nun yaptığı Atatürk Havalimanı, Yeşilköy’ün en renkli köşelerinden biridir.
Yeşilköy Feneri
Eski adı Ayastefanos Feneri olan Yeşilköy Feneri, Yeşilköy Burnu üzerinde bulunur. İstanbul’un deniz trafiğindeki emniyeti sağlamak amacıyla Abdülmecid’in isteğiyle Fransız mühendisler tarafından 1856’da taş kule şeklinde yapılan fener, İstanbul’un ilk fenerlerinden biridir. Bekçisi için bir de lojmanı bulunan fenerin yüksekliği 24 m’dir. Fener Marmara Denizi’nden İstanbul Boğazı’na giriş yapacak gemilere yol gösterir ve Yeşilköy önündeki sığlıklardan güvenle geçmelerini sağlar. 15 deniz mili mesafeden görülebilen fener 10 saniyede bir 2 gruplu ışık yayar. Görüş mesafesinin sınırlandığı sisli havalarda 30 saniyede bir sis düdüğü çalan fenerin ışık kaynağı elektrik-asetilenli çakar fenerdir. 1945, 1971 ve 1988’de onarım görmüştür.
İlk ziraat okulu
Türkiye’de açılan ilk ziraat okulu 1847’de Yeşilköy civarındaki Ayamama Deresi kıyısında uzanan verimli arazide kurulmuştur. Okul Amaç olarak ayrıca burada kurulması düşünülen basma fabrikasının işleyeceği pamukları da modern usulle yetiştirmeyi amaçlıyordu. Fakat kurulduktan dört yıl sonra esaslı bir verim elde edilememesi ve okul içinde öğrenciler arasında çıkan olaylar nedeniyle kapatılmıştır.
Ayastefanos Rus Abidesi
1893 başlarına gelindiğinde Osmanlı ve Rus hükümetleri arasında önemli bir karar alınır. Rus çarı 1877-78’de İstanbul üzerine yürürken yapılan savaşlarda ölen Rus askerleri için Yeşilköy’de büyük bir abide yapılamasını istemiş, II. Abdülhamid de çarın bu isteğini kabul etmiştir. Bu durum o günlerde yayınlanan (12 Ocak 1893) “Moniteur Oriental” adlı gazetede şu şekilde yayınlanmıştır: “1877-78 harbinde Türkiye’de ölen Rus askerleri çeşitli ve dağınık mezarlarda gömülüdür. Acele yapılan bu mezarların çoğu yıkılmıştır. Rusya’da yayınlanan gazeteler zaman zaman bu konuya temas etmekteydi. Petersburg kabinesi, bu işle ilgilenmek üzere İstanbul’daki askeri ataşesi Albay Peşkov’u görevlendirmiştir. Albay, dağınık durumdaki mezarlarla ayrı ayrı ilgilenmenin çok zor olduğunu bildirerek, bunların bir yerde toplanmasını ve oraya bir de kilise yapılmasını teklif etmiş, bu teklif de hemen kabul edilmiştir. Askeri ataşe beş bin ölü kemiğini bir araya toplamış ve sonunda bunların San Stefano’da (Yeşilköy’de) gömülmesi kararlaştırılmıştır.” Aslında Ruslar, Osmanlılarla yaptıkları bu savaşta ulaştıkları en uç nokta olan Ayastefanos’ta bu başarılarının anısına zafer anıtı niteliğinde bir abide dikmeyi istemektedirler. İki devlet arasında uzun süren tartışmalardan sonra Türk tarafı, bir hayır kurumu statüsünde olması kaydıyla binanın yapımına izin vermiştir. Bunun üzerine Rus hükümeti harekete geçerek bu günkü Yeşilköy yakınlarında Barutçubaşılara ait arazinin bir bölümünü satın alarak inşaat hazırlıklarına başlar. 1894’te yapımına başlanan bu bina yarısı anıt, yarısı da kilise olarak dört yılda tamamlanır. Yapının ilk katı savaşta ölen Rus askerlerinin kemiklerinin saklandığı odalara ve papazlarla muhafızların özel odalarına ayrılmış, yukarıdaki bölüm ise on iki parça sütun üzerine oturtulmuş birkaç katlı kule olarak yapılmıştır.
Rusların bir zafer abidesi olarak yaptıkları bu anıt I. Dünya Savaşı’nın başladığı yıllarda Türk halkını savaşa motive etmek için başlatılan kampanyada hedef haline gelir. Osmanlı Devleti’nin İttifak Devletleri’nin yanında yer almasının kesinleşmesiyle Ayastefanos Rus Abidesi’nin yıkılması milli bir dava haline gelmiş, özellikle yazdığı makalelerle Aka Gündüz konuyu bütün halkın sorunu haline getirmiştir. Savaşın resmen ilan edilmesinden on üç gün sonra 14 Kasım 1914’te saat 8.30’da Yeşilköy yakınlarındaki bu anıt, halkın gözleri önünde havaya uçurulmuştur. Bu sırada abidenin 12 sütun üzerinde yükselen kısmı uçurulmuş, kalan diğer bölümler ise üç ay içinde temizlenmiştir.
Surp Stephanos Ermeni Kilisesi
Barutçubaşı Simon Amira (Dadyan) tarafından 1826’da eski bir kilisenin yerine yaptırılan bu kilise daha sonra Barutçubaşı Boğos Bey (Dadyan) tarafından yeniden inşa ettirilmiştir. Patrik Asdvadzadur tarafından 1846’da ibadete açılmıştır. Avlusunda Boğos Bey’in oğlu Simon Bey’in ( 1847-1906) mezarı bulunur. Kapısı üzerinde Barutçubaşızade tarafından yapıldığına ait bir kitabe bulunan kilisenin hemen bitişiğinde Ermeni ilkokulu bulunmaktadır.
Saint Etienne Kilisesi

Yeşilköy Cümbüş Sokak’ta bulunan Latin Katolik Kilisesi, Kapusyen Rahipleri tarafından 1865’te mimar Pietro Vitalis’e yaptırılmaya başlanmış, resmi açılışı ise 19 Nisan 1886’da gerçekleşmiştir. 1894 depreminde kilisenin taş kubbesi yıkılmış, yerine Avusturya’dan getirilen malzeme ve ustalarla ahşap bir tavan yapılmıştır. Kilisenin dört çanlı bir kulesi, önünde ise Fransa’dan getirilen üç adet heykel vardır.
Abdülmecidhan Çeşmesi
Bademlik Sokak ile Çekmece Caddesi’nin kesiştiği noktada yer alan çeşme Sultan Abdülmecid tarafından yaptırılmıştır.
Yeşilköy’de Bir Ressam: Pietro Bello
Yeşilköy, tarihi boyunca birçok yazar ve sanatkara ev sahipliği yapmıştır. Bunlardan birisi de uzun yıllar Sanayi Nefise Mektebi’nde hocalık yapmış, Arkeoloji Müzelerinin ek binasının yapımında görev almış ve 1903 tarihli Malumat Dergisi’nin 388. sayısında 24 tablosu ve üç resmi basılmış bulunan ünlü İtalyan ressam ve mimar Pietro Bello’dur. 1831’de Venedik’te doğmuş olan Bello’nun uzun yıllar kayıp olan mezarı, Yeşilköy’deki Latin Katolik mezarlığı’nda bulunmuştur. Mezar taşından anlaşıldığı kadarıyla Pietro Bello 27 Eylül 1909’da buraya gömülmüştür.*
Halit Ziya Uşaklıgil Yeşilköy’de
Halit Ziya Uşaklıgil’in hayatında Yeşilköy’ün ayrı bir yeri vardır. Edebiyatımızın önde gelen isimlerinden olan Halit Ziya, daha önce oturduğu Büyükada’da tüm bir yılı geçirmek zorlaşınca adanın yerini tutabilecek bir yer arar. O zamanki adıyla Ayastefanos olan Yeşilköy’de bir arkadaşının evine gittiğinde buradan çok etkilenir ve burada kalmaya karar verir. Adadan ayrılmanın acısını Yeşilköy’e, buradaki evine, en çok da bahçesinin hülyalarına dalarak hafifletmeye çalışır. Burada bulunan bazı dostlarının arasında tamamıyla mizacına uygun, sessiz ve temiz bir hayat yaşama imkanı bulur. En fazla mutlu olduğu şey ise çocukluk yıllarının en alışılmış eğlencesi olan bahçe işleriyle uğraşmaktır.
Halit Ziya Uşaklıgil ömrünün son günlerine kadar Yeşilköy’deki köşkünde oturmuş ve 1945 yılında burada vefat etmiştir. Anılarında ve eserlerinde, özellikle “Kırk Yıl” da Yeşilköy’den etraflıca bahsetmiştir. Yazarın büyük bir sevgiyle bağlandığı bu yerin, “Yeşilköy” adını almasında büyük rol oynadığı söylenmektedir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder