Yeşilköy'den 'azınlık' hikayeleri
Yazı: Belgin Sunal
Başkalarının hikayeleri, adı üstünde, hikayedir sonuçta. Yakınları belki hatırlar, belki hasretle anar, geçer gider. Kendi hikayemiz her zaman daha yakın, daha gerçektir ve başkalarının hayatlarına ilgimiz de bu orandadır. Oysa kendi hikayemiz yarımdır, bir sonraki sayfayı bilemeyiz, hele sonunu hiç. Belki de hayatlar ancak tamamlandıklarında gerçek bir hikayeye dönüşüyor ve tamamlanır tamamlanmaz da unutulup gidiyor. İşte İstanbul'un Yeşilköy semtini gezerken, böyle bir durumun içine düştük. Hiç bilmediğimiz yıllardan bir sürü insan ve kısacık öyküleri çıktı karşımıza. Bu öykülerin hemen hepsi de Rum, Ermeni ve Levantenler'den oluşan ve o dönemin İstanbul'unun 'azınlık' kaymak tabakasına aitti; devlet görevlileri, tüccarlar, doktorlar, ressamlar... Bu öyküleri bize aktaran kişi ise deneyimli rehber ve araştırmacı Turgay Tuna oldu. Tuna'nın, 2004'te piyasaya çıkması için yayına hazırladığı kitabının adı da 'Ayestefanos'tan Yeşilköy'e'.
Kutsal emanet
Mecidiye Camii'nin önünde buluştuk. Mimar Kemalettin tarafından Sultan Reşat zamanında yapımına başlanmış ve cumhuriyetin başlarında ancak tamamlanabilmiş. Küçük, güzel bir cami. Yeşilköy çok katlı yapılara pek rastlanmayan, evlerin bahçe içinde olduğu, çoğunun tarihi bir nitelik taşıdığı sessiz, yemyeşil bir yer. Yeşilköy'e gelip ne yapılır diye sordum Turgay Tuna'ya."Havacılık Müzesi, Mecidiye Camii, Latin Mezarlığı, kiliseler, fener ve tarihi köşkler gezilir, ünlü Roma dondurmacısından dondurma yenir ve iyi bir balık lokantasında nefis bir yemekle gezi noktalanır," dedi. Önce kutsal emanetin öyküsü:"İlk Hıristiyanlar'dan olan ünlü aziz Aya Stefanos Filistin'de şehit edilip gömüldükten birkaç yüzyıl sonra, Bizans İmparatoru tarafından kemiklerinin kutsal bir emanet olarak İstanbul'a getirilmesi istenir. Ancak Papa bu kemiklerin Roma'ya gönderilmesini ister. İmparator buna itiraz etmez ve kemikler gemiye yüklenerek yola çıkar. Ancak gemi limandan ayrıldıktan bir süre sonra fırtına patlar. Denizciler korunacak bir yer ararlar çünkü kutsal bir emanet taşımaktadırlar. Yeşilköy açıklarına kadar gelip burada demir atarlar. Tarihi kaynaklar fırtınanın 10-12 gün sürdüğünü yazmışlardır. Fırtınanın dinmediğini gören denizciler son çare olarak bu kutsal emaneti burada karaya çıkarmaya karar verirler. Bu yer, bugünkü Rum kilisesinin olduğu yer. Fırtına dindikten sonra gemi tekrar yola koyulur ve emanet İtalya'ya ulaştırılır. Bu olaydan sonra buradaki küçük balıkçı köyünün adı Aya Stefanos (Ayios Stefanos) olur. Aziz Aya Stefanos'un öyküsü de şöyledir: Kendisi Yahudi kökenlidir ama İsevi olduğu için Musa'ya küfrettiği zannıyla recm cezasına çarptırılmış yani taşlanarak öldürülmüş."
İki dönüm noktası
1926 yılından sonra yabancı isimlerin Türkçeleştirildiği dönemde buraya Yeşilköy adı verilmiş. İsim babasının ise Halit Ziya Uşaklıgil olduğunu çünkü ünlü yazarın evinin de burada olduğunu öğrendik."Yeşilköy Bakırköy'ün bir uydusu gibi görünmesine rağmen çok daha fazla iz bırakmış bir yerleşim. 1878 Osmanlı Rus savaşında yaklaşık 40 bin kişilik Rus ordusu buraya kadar gelip karargah kurmuşlar. Bu savaşın sonunda yapılan ve Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkımını hazırlayan Ayastefanos Antlaşması da burada imzalanmış. Diğer bir önemli tarihi olay ise, 31 Mart Vakası olarak bilinen isyanı bastırmak için Rumeli'den gelen Hareket Ordusu, ki aralarında genç Mustafa Kemal de vardır, burada karargah kurmuş ve isyancıları bastırmak için İstanbul'a buradan hareket etmişlerdir. Abdülhamit'in 'halline' de burada karar verilmiş ve kararın ardından padişah Selanik'e sürülmüştür. Hareket Ordusu Caddesi ismi de bu olay üzerine Yeşilköy'de bir caddeye verilmiş."
Evler, evler, evler...
Savaş söz konusu olduğunda, ölümler istatik bilgilerdir, gerçek gibi gelmez insana, rakamlardan ibarettir. Oysa tek tek hikayeleri dinlediğinizde kendi yaşamınızın bir parçası olmaya daha yatkındır. Madam Anna Pussich'in 1917 yılında doğduğu ev, Avusturya kökenli bir aile. İçinden tahta jantlı bir bisikletin çıktığı bir başka ev. Bacasına her yaz leyleklerin yuva yaptığı kuleli ev, ahşap panjurlu, işlemeli. 1950'li yılların ortalarına kadar cambazhane çadırı kurulan, şimdi jandarmaya ait olan yeşil alan, ünlü Telgezer Rıfat'ın cambazhanesiymiş burası. Eşi halen Küçükçekmece'de oturuyormuş, Melek Telgezer. St. Antoine kilisesini ve Taksim Anıtı'nın alt kaidesini yapan ünlü mimar Mongeri'nin ailesinin yaz aylarında gelip oturduğu ev. Serbesti Caddesi üzerinde 8-10 numaralı ünlü ikiz evler, iki kardeşe ait. Yani ve Yorgo Mubayacıoğlu kardeşler şeker imalatçılığı yapıyorlarmış ve Paris, Bordeaux gibi kentlerdeki yarışmalara katılmışlar ve madalyalarla dönmüşler. Rum Kalangos'un evi, Yeşilköy'ün ünlü doktoru. Fakir hastaları para almadan tedavi edermiş ve hâlâ hayattaymış ama akli melekeleri her zaman yerinde olmuyormuş. Yeşilköy Postanesi, yine buranın ilk telefon santraliymiş. Üç kadın çalışırmış burada, telefonun ancak 10-15 kişide olduğu manyetolu yıllar. Santral memurelerinden bir tanesi ki, dönemin Maarif Nazırı'nın da yeğeniymiş, şu anda tam 100 yaşındaymış ve ressam Edip Hakkı Köseoğlu'nun da eşiymiş. Doktor Vartanyan'ın, ve hemen onun yanında Gripin'in mucidi Necip Akar'ın evleri. Yeşilköy'ün son balıkçılarından Bedros Amca'nın İnciçiçek Sokağı 19 numaradaki evi. 86 yaşındaymış ve her sene nisan ayında mutlaka avlanmaya çıkarmış. Öyle motorla falan değil, kürek çekerek. Mutlaka birkaç ıstakoz bulup gelirmiş halen. Ertem Eğilmez filmlerinin mekanı olan köşk, Arnavut Hayrettin Bey'e aitmiş. Kendisi Arnavut kralının da akrabasıymış. İstanbul'a geldiğinde, dönemin hükümeti bu köşkü hediye etmiş.
Tek öğrencili Rum okulu
Rum ilkokulunda bu sene sadece bir öğrenci varmış, kaygılılar. Okulun en eski öğretmeni Madam Sofia Benlisoy, "Kızkardeşim Taksim'e gitti, Kurtuluş'ta oturuyor. Sadece iki kere ziyaretine gittim. Yeşilköy'e geldiğim zaman, trenin kapısı açılır, oh köyüme geldim derim. Bakırköy'e bile tahammül edemiyorum. Akşam sekizden sonra bir sakinlik gelir Yeşilköy'e, herkes evine çekilir. Şimdi biraz değişti" diyor. Aslında bütün Yeşilköy tek bir aileye, Osmanlı'nın barutçubaşılığını yapan Dadyan ailesine aitmiş bir zamanlar. İngiliz ve Fransızlar'ın çağrılarını reddedip İstanbul için vatanımdan ayrılmam, diyen aileye armağan olarak sunulmuş padişah tarafından. Yeşilköy eski İstanbul'un en önemli avlak alanlarından biriymiş aynı zamanda. Eski tren istasyonundan pek bir şey kalmamış. İstasyon şefinin lojmanı metruk bir şekilde öylece duruyor ancak son derece görkemli bir yapı. 1871 yılında açılmış. 1912 yılında, Balkan Savaşı sırasında hem ordu çok kırılmış hem de büyük bir kolera salgını çıkmış. Vagonlarla binlerce hasta asker getirilmiş. 3 bine yakın insanın burada öldüğü biliniyor ve bu çevreye ama özellikle tren istasyonunun hendeklerine gömülmüşler. Yeşilköy Feneri ise İstanbul'un ilk üç fenerinden biri. 1856 yılında padişahın isteği üzerine Kırım Savaşı için Fransızlar tarafından yapılmış.Yeşilköy, insana her şeyin nasıl gelip geçici olduğunu, zamanın her şeyin üzerini nasıl örtüp değiştirdiğini hissettiren son derece etkileyici bir semt. Böylesi geniş bir zaman perspektifinden bakıldığında, insan belki de yapabileceği tek ve en anlamlı şeyin gönlünü şen tutmak olduğunu düşünüyor. Elimizden, baki kalan kubbede hoş bir sada bırakmaktan başka bir şey gelmediğini.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder