9 Eylül 2009 Çarşamba

YEŞİLKÖY KÜLTÜR

YEŞİLKÖY HALK DANSLARI DERNEĞİ
1970 Yılından beri faaliyetlerini topluluk sürdüren derneğimiz,1982 yılından sonra dernek çatısı altında toplanmıştır.
Amacımız;Ulusal kültürümüzün bir parçası olan halk danslarımızı çevre gençliğine sevdirmek,eğitim faaliyetleri ile arkadaşlık ve sevgi bağları içinde çalışmalarına olanak sağlayarak gerek yurt içinde gerekse yurt dışındaki festivallerde Türkiye’yi başarı ile temsil etmelerini ve tanıtmalarını sağlamaktır.
Dilleri,dinleri,kültürleri ne kadar farklı olursa olsun,ulusları birbirine kaynaştıran en önemli etkinliklerden biridir folklor…
Folklor festivalleri de,ülkelerin Müziğinin,şarkılarının,danslarının,kostümlerinin,duygularının kısacası yaşam biçimlerinin bizlere en güzel şekilde yansıtılmasıdır.
Atatürk’ümüzün “Yurtta Sulh,Cihanda Sulh” ilkesini kendisine prensip edinen derneğimiz,ülkemizi ve zengin milli kültürümüzü tanıtmak,ayrıca diğer ülkeler ile dostluk ve kardeşlik duyguları içinde evrensel barışa katkıda bulunabilmek için 1988 - 1994 tarihleri arasında ve 2007 yılında Uluslararası Yeşilköy Halk Dansları Festivallerini Bakırköy Belediyesi ile birlikte organize etmiştir.Bu süre içinde festivallerimize;İspanya, Yunanistan, Macaristan, Polonya, Yugoslavya, Hindistan, Meksika ,Gürcistan, Çek Cumhuriyeti, Ukrayna, Romanya, .K.K.T.C., Bulgaristan, Türkmenistan, Beyaz Rusya, Makedonya, Abhazya, İtalya, Kazakistan, Tayland,Çin,Güney Kore,Japonya,ve Tayvan olmak üzere 24 ülkeden 49 topluluk katılmıştır.Festivalimiz, C.I.O.F.F.’un uluslararası festivaller takviminde de yer almıştır.
1980-1982 yılları arasında Harbiye Muhsin Ertuğrul tiyatrosunda İstanbul Belediye Konservatuarı Halk Müziği grubu ile son derece başarılı ortak programlar yapılmıştır..
Bu arada her yıl Ataköy Yunus Emre Gösteri Merkezinde derneğimizin sunduğu ve geleneksel hale getirdiğimiz halk dansları şölenleri yapılmaktadır.
Derneğimiz halk dansları çalışmalarıyla kültürümüze hizmet etmekten dolayı onur duymakta bu çalışmaları aynı disiplin ve şevkle eskisinden daha iyi bir çizgiye getirmek hedefinde ilerlemektedir.

YEŞİLKÖY

Yeşilköy’ü keşfetmek
Kaynak: kentimistanbul
Hazırlayan: Şenay Yeşiltaş - İsmail Hakkı Erol

Genç Roma ve Bizans dönemine kadar uzanan bir geçmişe sahip olan Yeşilköy, gerek doğal güzellikleri gerekse tarihi değerleriyle İstanbul’un her köşesinin ayrı bir hikâyesi olduğunu kanıtlayan semtlerden biri olarak karşımıza çıkıyor.
İstanbul’un yaklaşık 17 km batısında, Marmara Denizi kıyısında, Bakırköy ile Florya arasında bulunur. Yeşilköy Şevketiye ve Yeşilköy Ümraniye Mahalleleri'nden oluşan semtin sınırlarını güneyde Marmara Denizi, kuzeyde Sirkeci – Halkalı tren yolu ve onun kuzeyinde Atatürk Hava Limanı, doğuda Yeşilyurt yerleşmesi, batıda ise Florya ve Florya sahillerinin Yeşilköy’e doğru uzantısı olan “Belediye Dinlenme Kampı” oluşturur.
Geçmişe yolculuk...
Yeşilköy’ün tarihi bir hayli eskidir. Geç Roma ve Bizans dönemlerinde burada, Marmara kıyısı boyunca yazlık saray ve ikametgâhlar bulunduğu; hatta daha önce kentin Roma döneminde bile burada bahçeleri denize açılan yazlık villaların olduğu yazılmaktadır.
İstanbul’un farklı zamanlarda geçirdiği kuşatmalar sırasında Yeşilköy ve çevresi zaman zaman büyük tahribata maruz kalmıştır. IV. Haçlı Seferi sırasında Latinler, Yeşilköy açıklarında donanmalarını demirlemişler ve Yeşilköy’den karaya çıkmışlardır. Latin orduları başkanı Dandalo (Ayasofya’da gömülü) buradaki kilisede bir “Te Deum” ayini düzenlemiştir.
Ayastefanos Antlaşması
Yeşilköy’ün tarihinde yer alan en önemli olay şüphesiz Osmanlı tarihinde “Ayastefanos Muahedesi” olarak bilinen antlaşmanın burada yapılmış olmasıdır. Tarihte “93 Harbi” olarak bilinen 1877 - 1878 Osmanlı - Rus Savaşı’nda Türk ordusu gerek Balkanlar’da, gerekse Doğu Anadolu’da birçok başarılar elde etmiş olmasına rağmen mali sıkıntılar, ulaşımdaki güçlükler, yetişmiş subay azlığı, kumandanlar arasındaki anlaşmazlıklar gibi nedenlerden dolayı yenilmiştir.
Ordunun yenilgisi ve göç eden halkın perişanlığının son safhaya ulaşması sonucunda II. Abdülhamid barış istemek zorunda kalmıştır. Mütareke için Harbiye Nazırı Rauf Paşa görevlendirilir. Görüşmeler sonucunda Osmanlı Devleti ile Rusya arasındaki ilk antlaşma 31 Ocak 1878’de imzalanır. Anlaşmaya göre Ruslar henüz ele geçmemiş olan Bulgaristan kalelerini ve Küçükçekmece’ye kadar bütün Rumeli’yi işgal edeceklerdir.
Bu durum karşısında İngiliz donanması Osmanlı devletinin protestosuna rağmen 19 Şubat’ta Çanakkale Boğazı’nı geçerek İstanbul önlerine kadar gelir. Bunun üzerine Rus güçleri de hızla İstanbul üzerine yönelir ve Yeşilköy’ü karargah yaparak barış görüşmelerine burada başlarlar. 10 gün süren görüşmeler sonucunda 3 Mart 1878’de Türk, İngiliz ve Rus elçileri tarafından Ayastefanos Antlaşması imzalanmıştır. Antlaşmanın yapıldığı sahildeki bina daha sonra yıkılmıştır. Rusların Yeşilköy’de kaldığı süre içinde Grandük Nikola, Barutçubaşılar Konağı’nda kalmıştır.
Rusların Yeşilköy’e gelmesi ve Ayastefanos Antlaşması’nın burada imzalanması 19. yüzyılın son çeyreğinde semtin adını sık sık duyulur hale getirmiştir. Bu dönemde Batı basınının tüm ilgisi bu kasabaya yönelmiş, bir çok yayın organında Yeşilköy’le ilgili yazılar ve gravürler yayınlanmıştır.*
Havacılık tarihinde Yeşilköy
Yeşilköy’ün Türk havacılık tarihinde ayrı bir yeri ve önemi vardır. 20. yüzyılın başlarında, dengelerin savunma ve askeri güç üzerine kurulu olduğu ve üretilen teknolojilerin haritaları değiştirdiği bir dünya düzeninde Osmanlı Devleti bu nimetten nasibini alamamış zayıf bir devlet durumundaydı. Nitekim yapılan savaşlarda, bu eksiklik nedeniyle bir çok yer elimizden çıkmıştı.
Avrupa’daki güçler tarafından kullanılan ve en önemli ürünü uçaklar olan bu teknolojilerin kullanılması, Osmanlı ordusu için de kaçınılmaz olmuştu. O yıllarda Harbiye Nazırı olan Mahmut Şevket Paşa’nın girişimleriyle orduya balon ve uçak sağlanması ve bunlar için gereken tesislerin kurulması için çalışmalara başlandı. Bunun yanında “Kitaatı Fenniye ve Mevakii Müstahkeme Müfettişi Umumiliği”nin ikinci bir şubesi olarak da bir hava komisyonu kuruldu. 1 Haziran 1911’de kurulan bu çekirdek teşkilat Türk Silahlı Kuvvetleri tarihinde, hava kuvvetlerinin temeli sayılmaktadır.
Yapılan çalışmalar sonucu bu günkü Yeşilköy Havaalanı’nın kuzey sınırına yakın bir yerde 1912’nin Ocak ayında iki hangar ve bir meydan yapılarak havacılık alanında ilk önemli adım atılır. Daha sonra bu hangarlar ve meydan, bazı ekler yapılarak 3 Temmuz 1912’de “Yeşilköy Hava Mektebi” olarak hizmete girer. Okulun öğrenci kaynağı bu yıllarda kara ve deniz subaylarından oluşmakta, eğitim-öğretim üç ay olup yılda üç devre devam etmektedir. Her devrede 15-20 pilot adayının öğrenim gördüğü okulun yetiştirdiği Türk pilotlar, Balkan Savaşı’nda fiilen cephede görev almışlardır. Ayrıca deniz pilotu yetiştirmek üzere Bahriye Nezareti’ne bağlı “Deniz Hava Okulu” (Bahri Tayyare Mektebi), Yeşilköy’deki deniz fenerinin yakınında bir yerde eğitime başlamıştır (Haziran 1914).
Okulun adı 1916’da “Hava İstasyonu” (Tayyare İstasyonu), olarak değiştirilmiştir. İstanbul’un işgali yıllarında Yeşilköy Hava İstasyonu’nun İngiliz ve Fransız güçleri tarafından işgal edilmesi sonucu kaçırılabilen malzeme ve uçaklar Anadolu yakasında Maltepe’ye götürülmüş, Deniz Hava Okulu’nun uçak ve malzemeleri ise Bahriye nezaretinin Haliç’teki depolarına konulmuştur. Daha sonra Cumhuriyet tarihi boyunca havacılığımız gelişmiş, 21 Temmuz 1967’de Türk havacılığının doğup büyüdüğü yer olan Yeşilköy yakınlarındaki Yeşilyurt’ta “Hava Harp Okulu” açılmıştır. Bu okul halen aynı yerde eğitimini sürdürmektedir. Ayrıca Yeşilköy banliyö istasyonunun hemen yanında, 1985 yılında ziyarete açılan “Havacılık Müzesi” de bulunur. Müzede Cumhuriyet yıllarında kullanılan uçaklar sergilenmektedir.
1894 depremi
10 Temmuz 1894’te İstanbul çok şiddetli bir deprem felaketi yaşamıştır. Bir dakika süren ilk depremin ardından üç gün boyunca devam eden sarsıntılar büyük can kaybına ve yıkıma yol açmış, İstanbul’un birçok gözde mekanı yıkılmış ya da harap olmuştur.
Yeşilköy de bu yıkımdan büyük oranda etkilenir. Kıyılardaki sular 100 metre kadar geriye çekildikten sonra dev dalgalar oluşturarak kıyıyı harap etmiştir. Bu olay sırasında Yeşilköy sahilinde bulunan kayıkhane, rıhtım ve ahşap yapılar büyük zarar görmüş, çoğu yıkılmış, tren yoluna kadar ilerleyen dalgalar tren yolunda da büyük tahribata yol açmıştır.*
Geçmişın tanıkları...
Yeşilköy tarihinde gayri Müslimlerin özellikle de Rumların bu bölgede yaşamış olmaları yerleşimi, fiziksel çevreyi ve konut yapısını etkilemiştir. İstanbul’un içindeki Müslüman mahallelerinde görülen geometrik görüntüden uzak bir sokak dokusu yerine, çoğunlukla birbirine dik ve paralel sokaklar görülür. Çoğunlukla 19.yy’ın ikinci yarısında yapılmış ve sayıları yok denecek kadar azalmış barok ve art nouveau izleri taşıyan yapılar İstasyon Caddesi ve İskele Meydanı çevresinde nadir de olsa görülebilir. Bu gün Yeşilköy sokaklarında dolaşanlar cumhuriyetin ilk yıllarında yapılmış olan bir çok ahşap binanın halen ayakta durduğunu görürler. İstanbul’un ilk beş yıldızlı otellerinden biri olan Çınar Oteli ve International Hospital, üzerinde ünlü fenerinin de bulunduğu Yeşilköy Burnu’nun hemen batısında yer alırlar. Yine İstanbul’un ilk beş yıldızlı otellerinden olan “Polat Renassaince” buradadır.
Yeşilköy’de ayrıca İstanbul’un en büyük yat limanlarından biri olan “Yeşilköy Marina” bulunmaktadır. Atatürk Havalimanı’nın hemen karşısında bulunan “C&R Fuar Merkezi” de düzenlenen organizasyonlarla her yıl milyonlarca kişinin geldiği bir ticaret merkezi durumundadır.
Atatürk Havalimanı
Türkiye’de hava ulaşımının ana arterlerinden biri konumunda olan Atatürk Hava Limanı; Yeşilköy’de, İstanbul’un yaklaşık 20 km batısında, denizden 30 m yükseklikte bulunmaktadır. Yeşilköy’de askeri amaçlı kullanılan İstanbul hava terminalinin 1938’de Ankara-İstanbul seferlerine başlamasıyla meydan sivil havacılığa açılmış oldu. Uluslararası standartlara uygun olmayan bir meydan olarak bir süre hizmet verdikten sonra 1949-1953 yılları arasında bir Amerikan firması olan “Westinghause-IG White” tarafından yeniden inşa edilerek standartlara uygun bir tesis haline getirildi.
İç ve dış hatlara hizmet veren bir terminal binası, hangar ve servis bölümlerinden oluşan bu tesis, 12 000 metrekarelik bir alan üzerine kurulmuştur. 2300 m uzunluğundaki pisti ve yılda 500.000 yolcu taşıma kapasitesiyle bu meydan 1975 yılına kadar yeterli olmuştur. Bu tarihten sonra jet motorların uluslararası taşımacılıkta kullanılmaya başlanmasıyla meydan yetersiz hale gelmiş, yolcu sayısındaki yüzde 25 dolayındaki artışla birlikte meydanın yenilenmesi gündeme gelmiştir. 1975’te başlayan inşaat sekiz yıl içinde tamamlanmış ve İstanbul, 1.275 hektar üzerine kurulu yeni bir havalimanına kavuşmuştur. 2300 m’lik eski doğu-güney, 3000 m’lik yeni kuzey-güney pistleri, 700 000 metrekarelik yeni terminal binası ve 1000 araçlık otoparkıyla yıllık 5.000.000 yolcu kapasitesine sahip bir tesis haline gelmiştir.
Yeni terminal binasına aynı anda dokuz uçak köprülerle yanaşabilmekte, apronda ise on uçak bekleyebilmektedir. O günün şartlarıyla gereken bütün ihtiyaç ve konforu sağlayabilen terminal, artan turizm yoğunluğu, uluslararası yolculuklarda havayolunun tercih edilmesi, özel uçak trafiğinin ve THY’nin dış seferlerinin artması gibi nedenlerle yetersiz kalmıştır.
Yeşilköy Havalimanı, 80’li yılların sonuna doğru yapılan yeniliklerle kapasitenin iki katına çıkarılmasına rağmen ihtiyacı karşılamaktan uzaktır. 1993’de yolcu salonları iki katına çıkarılmış, terminale bağlantısı olan eski İstanbul çevre yolunun yanında TEM ve Marmara kıyısından gelen yollar da eklenerek ulaşım sorunu çözülmeye çalışılmıştır. Havalimanı sürekli gelişmektedir. Bu durum 2 no’lu terminal binasının yapımını zorunlu kıldığı gibi, İstanbul’da yeni havalimanlarının da yapılması ihtiyacını belirgin hale getirmiştir. Planlamasını mimar Hayati Tabanlıoğlu’nun yaptığı Atatürk Havalimanı, Yeşilköy’ün en renkli köşelerinden biridir.
Yeşilköy Feneri
Eski adı Ayastefanos Feneri olan Yeşilköy Feneri, Yeşilköy Burnu üzerinde bulunur. İstanbul’un deniz trafiğindeki emniyeti sağlamak amacıyla Abdülmecid’in isteğiyle Fransız mühendisler tarafından 1856’da taş kule şeklinde yapılan fener, İstanbul’un ilk fenerlerinden biridir. Bekçisi için bir de lojmanı bulunan fenerin yüksekliği 24 m’dir. Fener Marmara Denizi’nden İstanbul Boğazı’na giriş yapacak gemilere yol gösterir ve Yeşilköy önündeki sığlıklardan güvenle geçmelerini sağlar. 15 deniz mili mesafeden görülebilen fener 10 saniyede bir 2 gruplu ışık yayar. Görüş mesafesinin sınırlandığı sisli havalarda 30 saniyede bir sis düdüğü çalan fenerin ışık kaynağı elektrik-asetilenli çakar fenerdir. 1945, 1971 ve 1988’de onarım görmüştür.
İlk ziraat okulu
Türkiye’de açılan ilk ziraat okulu 1847’de Yeşilköy civarındaki Ayamama Deresi kıyısında uzanan verimli arazide kurulmuştur. Okul Amaç olarak ayrıca burada kurulması düşünülen basma fabrikasının işleyeceği pamukları da modern usulle yetiştirmeyi amaçlıyordu. Fakat kurulduktan dört yıl sonra esaslı bir verim elde edilememesi ve okul içinde öğrenciler arasında çıkan olaylar nedeniyle kapatılmıştır.
Ayastefanos Rus Abidesi
1893 başlarına gelindiğinde Osmanlı ve Rus hükümetleri arasında önemli bir karar alınır. Rus çarı 1877-78’de İstanbul üzerine yürürken yapılan savaşlarda ölen Rus askerleri için Yeşilköy’de büyük bir abide yapılamasını istemiş, II. Abdülhamid de çarın bu isteğini kabul etmiştir. Bu durum o günlerde yayınlanan (12 Ocak 1893) “Moniteur Oriental” adlı gazetede şu şekilde yayınlanmıştır: “1877-78 harbinde Türkiye’de ölen Rus askerleri çeşitli ve dağınık mezarlarda gömülüdür. Acele yapılan bu mezarların çoğu yıkılmıştır. Rusya’da yayınlanan gazeteler zaman zaman bu konuya temas etmekteydi. Petersburg kabinesi, bu işle ilgilenmek üzere İstanbul’daki askeri ataşesi Albay Peşkov’u görevlendirmiştir. Albay, dağınık durumdaki mezarlarla ayrı ayrı ilgilenmenin çok zor olduğunu bildirerek, bunların bir yerde toplanmasını ve oraya bir de kilise yapılmasını teklif etmiş, bu teklif de hemen kabul edilmiştir. Askeri ataşe beş bin ölü kemiğini bir araya toplamış ve sonunda bunların San Stefano’da (Yeşilköy’de) gömülmesi kararlaştırılmıştır.” Aslında Ruslar, Osmanlılarla yaptıkları bu savaşta ulaştıkları en uç nokta olan Ayastefanos’ta bu başarılarının anısına zafer anıtı niteliğinde bir abide dikmeyi istemektedirler. İki devlet arasında uzun süren tartışmalardan sonra Türk tarafı, bir hayır kurumu statüsünde olması kaydıyla binanın yapımına izin vermiştir. Bunun üzerine Rus hükümeti harekete geçerek bu günkü Yeşilköy yakınlarında Barutçubaşılara ait arazinin bir bölümünü satın alarak inşaat hazırlıklarına başlar. 1894’te yapımına başlanan bu bina yarısı anıt, yarısı da kilise olarak dört yılda tamamlanır. Yapının ilk katı savaşta ölen Rus askerlerinin kemiklerinin saklandığı odalara ve papazlarla muhafızların özel odalarına ayrılmış, yukarıdaki bölüm ise on iki parça sütun üzerine oturtulmuş birkaç katlı kule olarak yapılmıştır.
Rusların bir zafer abidesi olarak yaptıkları bu anıt I. Dünya Savaşı’nın başladığı yıllarda Türk halkını savaşa motive etmek için başlatılan kampanyada hedef haline gelir. Osmanlı Devleti’nin İttifak Devletleri’nin yanında yer almasının kesinleşmesiyle Ayastefanos Rus Abidesi’nin yıkılması milli bir dava haline gelmiş, özellikle yazdığı makalelerle Aka Gündüz konuyu bütün halkın sorunu haline getirmiştir. Savaşın resmen ilan edilmesinden on üç gün sonra 14 Kasım 1914’te saat 8.30’da Yeşilköy yakınlarındaki bu anıt, halkın gözleri önünde havaya uçurulmuştur. Bu sırada abidenin 12 sütun üzerinde yükselen kısmı uçurulmuş, kalan diğer bölümler ise üç ay içinde temizlenmiştir.
Surp Stephanos Ermeni Kilisesi
Barutçubaşı Simon Amira (Dadyan) tarafından 1826’da eski bir kilisenin yerine yaptırılan bu kilise daha sonra Barutçubaşı Boğos Bey (Dadyan) tarafından yeniden inşa ettirilmiştir. Patrik Asdvadzadur tarafından 1846’da ibadete açılmıştır. Avlusunda Boğos Bey’in oğlu Simon Bey’in ( 1847-1906) mezarı bulunur. Kapısı üzerinde Barutçubaşızade tarafından yapıldığına ait bir kitabe bulunan kilisenin hemen bitişiğinde Ermeni ilkokulu bulunmaktadır.
Saint Etienne Kilisesi
Yeşilköy Cümbüş Sokak’ta bulunan Latin Katolik Kilisesi, Kapusyen Rahipleri tarafından 1865’te mimar Pietro Vitalis’e yaptırılmaya başlanmış, resmi açılışı ise 19 Nisan 1886’da gerçekleşmiştir. 1894 depreminde kilisenin taş kubbesi yıkılmış, yerine Avusturya’dan getirilen malzeme ve ustalarla ahşap bir tavan yapılmıştır. Kilisenin dört çanlı bir kulesi, önünde ise Fransa’dan getirilen üç adet heykel vardır.
Abdülmecidhan Çeşmesi
Bademlik Sokak ile Çekmece Caddesi’nin kesiştiği noktada yer alan çeşme Sultan Abdülmecid tarafından yaptırılmıştır.
Yeşilköy’de Bir Ressam: Pietro Bello
Yeşilköy, tarihi boyunca birçok yazar ve sanatkara ev sahipliği yapmıştır. Bunlardan birisi de uzun yıllar Sanayi Nefise Mektebi’nde hocalık yapmış, Arkeoloji Müzelerinin ek binasının yapımında görev almış ve 1903 tarihli Malumat Dergisi’nin 388. sayısında 24 tablosu ve üç resmi basılmış bulunan ünlü İtalyan ressam ve mimar Pietro Bello’dur. 1831’de Venedik’te doğmuş olan Bello’nun uzun yıllar kayıp olan mezarı, Yeşilköy’deki Latin Katolik mezarlığı’nda bulunmuştur. Mezar taşından anlaşıldığı kadarıyla Pietro Bello 27 Eylül 1909’da buraya gömülmüştür.*
Halit Ziya Uşaklıgil Yeşilköy’de
Halit Ziya Uşaklıgil’in hayatında Yeşilköy’ün ayrı bir yeri vardır. Edebiyatımızın önde gelen isimlerinden olan Halit Ziya, daha önce oturduğu Büyükada’da tüm bir yılı geçirmek zorlaşınca adanın yerini tutabilecek bir yer arar. O zamanki adıyla Ayastefanos olan Yeşilköy’de bir arkadaşının evine gittiğinde buradan çok etkilenir ve burada kalmaya karar verir. Adadan ayrılmanın acısını Yeşilköy’e, buradaki evine, en çok da bahçesinin hülyalarına dalarak hafifletmeye çalışır. Burada bulunan bazı dostlarının arasında tamamıyla mizacına uygun, sessiz ve temiz bir hayat yaşama imkanı bulur. En fazla mutlu olduğu şey ise çocukluk yıllarının en alışılmış eğlencesi olan bahçe işleriyle uğraşmaktır.
Halit Ziya Uşaklıgil ömrünün son günlerine kadar Yeşilköy’deki köşkünde oturmuş ve 1945 yılında burada vefat etmiştir. Anılarında ve eserlerinde, özellikle “Kırk Yıl” da Yeşilköy’den etraflıca bahsetmiştir. Yazarın büyük bir sevgiyle bağlandığı bu yerin, “Yeşilköy” adını almasında büyük rol oynadığı söylenmektedir

YEŞİLKÖY FENERİ

Yeşilköy Feneri

Eski adı Ayastefanos Feneri olan Yeşilköy Feneri, Yeşilköy Burnu üzerinde bulunur. İstanbul’un deniz trafiğindeki emniyeti sağlamak amacıyla Abdülmecid’in isteğiyle Fransız mühendisler tarafından 1856’da taş kule şeklinde yapılan fener, İstanbul’un ilk fenerlerinden biridir. Bekçisi için bir de lojmanı bulunan fenerin yüksekliği 24 m’dir. Fener Marmara Denizi’nden İstanbul Boğazı’na giriş yapacak gemilere yol gösterir ve Yeşilköy önündeki sığlıklardan güvenle geçmelerini sağlar. 15 deniz mili mesafeden görülebilen fener 10 saniyede bir 2 gruplu ışık yayar. Görüş mesafesinin sınırlandığı sisli havalarda 30 saniyede bir sis düdüğü çalan fenerin ışık kaynağı elektrik-asetilenli çakar fenerdir. 1945, 1971 ve 1988’de onarım görmüştür

YEŞİLKÖY YAZILARI (Stefanos'un Köyü)

Stefanos'un Köyü (Yeşilköy)
Hazırlayan : Foti Benlisoy
İstanbul Dergisi’nin 46.sayısında (Temmuz) Foti Benlisoy bizi Yeşilköy’de gezdiriyor. Bilmediğimiz, unuttuğumuz Yeşilköy...Benlisoy’un Gezi Rehberi’nden Stefanos’un Köyü...

İstanbul'un batı kesiminde Marmara Denizi kıyısında Bakırköy ile Florya arasında kurulu bir semt Yeşilköy. Oldukça eski bir yerleşim olan Yeşilköy’ün geçmişteki adı Ayastefanos. Köyün ismini aldığı Ayios Stefanos, havarilerin İsa’nın çarmıha gerilmesinin ardından Hıristiyan cemaatinin Kudüs’teki işlerini idare etmesi için seçtikleri yedi diyakonostan biri. Stefanos sapkınlık suçlamasıyla yargılanmış ve inancından dönmediği için taşlanarak öldürülmüş. Bu nedenle Stefanos Hıristiyanlığın ilk şehidi (protomartir) olarak kabul ediliyor. Rivayete göre, 4. yüzyılda, Büyük Konstantin zamanında Stefanos’un naaşı İstanbul’a getirilmek istenmiş ve deniz yoluyla getirilen naaşın bir fırtına nedeniyle karaya çıkartılmak zorunda kalındığı yer olan bugünkü Yeşilköy’de onun adına bir kilise inşa edilmiş. Yerleşim o zamandan beri Ayastefanos olarak adlandırılıyor. Köyün adı daha sonra 1920'lerde Yeşilköy olarak değiştirilmiş. Söylendiğine göre semtin "isim babası" da burada uzun yıllar yaşamış olan Halit Ziya Uşaklıgil'in ta kendisi. Aziz Stefanos’un bugün dahi yerleşime damgasını vurduğunu söylemek mümkün. Köyün eski limanını oluşturan ve bir geziye başlamak için en uygun nokta olan bölgede bulunan üç kilise (Ortodoks, Ermeni-Gregoryen ve Latin-Katolik) onun ismini taşıyor. Bunlardan Ortodoks kilisesinin kökü Stefanos’un naaşının İstanbul’a getirilmesine dayanıyor. Bugünkü kilise ise 1845 yılında inşa edilmiş. Mütevazi dış görünümüyle tam bir köy kilisesi. Ermeni kilisesi (Surp İstepan) Ortodoks kilisesine birkaç adımlık mesafede. Kilisenin hemen yanında Ermeni ilkokulu bulunuyor. Oldukça hoş bir binaya sahip olan okul çok sayıdaki öğrencisiyle hâlâ faaliyette. Katolik kilisesi ise mimari bakımdan daha "Batılı" tarzı ve heybetli görünümüyle diğer iki kiliseden bir hayli farklı. Nispeten uzun çan kulesi Yeşilköy sahilinin birçok moktasından görülebiliyor. Bu kilise bugün Yeşilköy’de son on yıllarda kalabalıklaşan Süryani cemaatince de kullanılıyor. Marmara depremi sırasında kilisenin hemen yanında bulunan ve lojman binaları bir hayli hasar görmüş ve yeniden inşa edilmiş. Deprem Ortodoks kilisesinde de zarara sebep olmuş. Kiliselerin bulunduğu küçük alandaki bir başka dini yapı da Aya Fotini ayazması. Yeraltındaki bu küçücük ayazma sadece Hıristiyanlar tarafından değil Müslümanlarca da ziyaret ediliyor. Eskiden haftanın bütün günleri açık olan ayazma bazı hırsızlık olaylarının yaşanması üzerine haftanın sadece belli günleri belirli saatlerde açılmaya başlanmış. Eski limanın bulunduğu bu kesimde dini yapıların yanında irili ufaklı meyhane ve balık lokantaları bulunuyor. Dini yapılardan bahsetmişken köyün bazı önemli günlerini de anmak gerekiyor. 27 Aralık günü Aya Stefanos yortusu olarak kutlanıyor. Arife günü ise aziz için kurbanlar kesiliyor. Bu kurban kesme geleneğinin fırtına dolayısıyla karaya çıkmak durumunda kalan ve Stefanos’un naaşını getiren denizcilerin on gün boyunca çobanlarca beslenmesinden kaynaklandığı söyleniyor. Kurbanlar Ortodoks kilisesinin hemen aşağısında, eski limanın olduğu noktada kesilir. Yeşilköy için bir başka önemli tarih de Ortodoksların Theofania yortusu nedeniyle gerçekleştirilen haçı suya atma törenleridir. Eski bir gelenek olan ve her yıl 6 Ocak'ta gerçekleştirilen bu törenlerde ruhani tarafından denize atılan haçı sudan çıkarmak için her dinden genç suya atlar. Ermenilerin de Noel bayramına denk düşen bu günde Yeşilköy sahili bir hayli kalabalık olur. Suların bu suretle takdis edildiğine inanıldığından köyün balıkçıları da bu ayinleri önemser.
Yeşilköy sahili 1980'lerin ikinci yarısında dönemin modasına uygun olarak doldurulmuş. Eskiden kiliselerin bulunduğu alana kadar gelen deniz bugün buradann bir hayli uzaklaşmış. Doldurulan bölümlerde gezi parkurları ve küçük yeşil alanlar yapılmış. Sahil kesimine keza bir hayli biçimsiz büyükçe bir fıskiyeli havuz inşa edilmiş. Sahilin bir kısmı da geniş bir plaj haline getirilmiş. Eski bir sayfiye yeri olan Yeşilköy geçmişte denizi ile ünlüyken maalesef bugün denizin oldukça kirli olduğu söyleniyor. Ancak yine de yaz aylarında şehir dışında tatile gitme lüksüne sahip olamayanlar özellikle hafta sonlarında burada denize giriyorlar. Sular aniden derinleştiğinden sık sık da boğulma vakalarına rastlanıyor. Sahil kesiminde oluşturulan yeşil alanlar özellikle havanın güzel olduğu aylarda bir piknik alanı olarak kullanılıyor. Hafta sonları bu alanlar, türlü türlü oyunların oynandığı, her kesimden insanların dolaştığı birer panayır yerine dönüyor adeta. Sahildeki küçük çay bahçeleri de çay kahve içip kafa dinlemek için biçilmiş kaftan. Yeşilyurt tarafında kalan Röne Park semtin en eski dinlenme alanlarından. Sahilin Bakırköy’e doğru uzanan kısmında Sultan Abdülmecid döneminde inşa edilmiş olan Yeşilköy Feneri (eski adıyla Ayastefanos Feneri) bulunuyor. Fener yine aynı dönemde inşa edilmiş olan Ahırkapı Feneri'ni andırıyor. Sahilin diğer tarafında, Florya'ya doğru ise Çiroz denilen ve bugün bir karavan kampının da bulunduğu bölüm bulunuyor. Buranın böyle adlandırılmasının nedeni balıkçıların eskiden burada çiroz yapımı için balıkları güneşte kurutmaları. Kamptan Florya'ya doğru uzanan sahil şeridinde ise belediyenin dinlenme tesisleri bulunuyor. Denizden uzaklaşıp İstasyon Caddesi’nin başına ulaşınca karşımıza Yeşilköy Rum İlkokulu çıkıyor. 1904 yılında inşa edilen okul, Marmara depremi sırasında bir hayli zarar görmüş. Ön kısmında neoklasik tarzda altı sütunlu bir giriş olan bu büyük binanın restore edilmesi sırasında ne yazık ki alışık olduğumuz restorasyon felaketlerinden biri yaşanmış ve ne hikmetse altı olan sütun sayısı dörde inmiş, böylece de bina eski ihtişamından bir miktar kaybetmiş. Gene de bina geniş bahçesi ve büyüklüğüyle dikkat çekiyor. Köyün Rum nüfusu hayli azalmış olmasına rağmen okul çok az sayıdaki öğrencisi ile hâlâ faaliyette. Deprem sırasında dersler bir müddet okulun bahçesinin arka tarafında kurulan küçük prefabrik konutta gerçekleştirilmiş. Bugün bu prefabrik ev hâlâ okulun bahçesinde bulunuyor. Okulun bahçesinde 1960'lı yıllarda köyün ikinci camisi inşa edilmiş. Caminin hemen yanında eski bir çeşme bulunuyor. Çeşmeyi Barutçubaşızade Bogos Bey'in yaptırmış olduğu söyleniyor. Okulun hemen karşı tarafında yer alan harabenin Ayastefanos antlaşmasının imza edildiği Barutçubaşı Konağı’nın bulunduğu yer olduğu söylenir. Bilindiği gibi 93 Harbi olarak anılan savaşta Ruslar İstanbul önlerine kadar gelmiş ve burada Ayastefanos barış antlaşması imza edilmişti. Bu olayın hatırasına ve savaşta ölen Rus askerleri için bir toplu mezar teşkil edecek bir de abide inşa edilmişti. Ayastefanos Rus anıtı olarak bilinen bu abide, askeri ve siyasi bir hezimeti hatırlattığından 1914'te yıkılmıştır. Yeşilköy'ün atlattığı bir başka "badire" de 31 Mart Vakası'dır. Hareket ordusu İstanbul'a doğru yürüyüşünde burada durmuş ve meclis üyeleri de devrin Yat Kulübü'nde toplanmış. Bugün bu olayın izlerini Hareket Ordusu Caddesi gibi yer adlarında görebilmek mümkün. Yeşilyurt'a doğru yine aynı dönemden kalma Mecidiye Cami bulunuyor. Camiinin girişinde yapım tarihi 1327 olarak aktarılıyor. İstasyon Caddesi’nden yukarıya çıkıp, postaneye doğru sapınca bugünkü halk pazarının yanında eski Latin Katolik mezarlığı ile karşılaşıyoruz. Bugün terkedilmiş bulunan mezarlığın küçük kilisesinin sadece duvarları ayakta duruyor. Mezarlığın kapısında Latince bir kitabe duruyor. Ressam Amadeo Preziosi’nin mezarı da burada bulunuyormuş. İstasyon Caddesi Yeşilköy'ün ekonomik faaliyetlerinin yoğunlaştığı merkezi adeta. Caddede bulunan bazı eski yapılar bugüne kadar ulaşabilmiş. İstasyon Caddesi ve Liman Meydanı Yeşilköy'deki eski ahşap bina ve konakların en çok muhafaza edilebilmiş olduğu alanlar. Yeşilyurt'a uzanan kesimde de dağınık olarak bahçeli ahşap konaklara rastlamak mümkün. Bu kesimde İstanbul'un ilk beş yıldızlı otellerinden biri olan Çınar Otel bulunuyor. Eskiden Çınar Otel'in karşısında büyükçe bir futbol sahası bulunurdu ve burada yaz aylarında "geleneksel" Çınar futbol turnuvası gerçekleştirilirdi. İstanbul olimpiyatlar için aday kent olduğunda bu top sahası Olimpiyat Parkı'na dönüştürüldü. Hatta olimpiyatların beş halkasının yer aldığı bir de büyük havuz yapılmıştı. Bugün havuzun yerinde yeller esiyor. Semtin bu kesiminde bugün Polat-Renaissance Oteli ve International Hospital gibi gökdelenvari binalar bulunuyor. Köyün Florya tarafında bulunan kesiminde ise daha çok orta boy apartmanlar bulunuyor. Eskiden çoğu bostan arazisi olan bu kesimdeki binaların bir kısmı zeminin elverişsizliğinden ötürü depremde bir hayli zarar görmüştü. Yeşilköy 1970'li yıllarda hızlı bir değişim sürecine girmiş. Nüfus hızlı bir biçimde artmış ve ciddi bir yapılaşma faaliyeti gerçekleştirilmiş. Sayfiye olarak kullanılan bir balıkçı köyüyken kentin orta üst sınıflarının ikamet ettiği "seçkin" bir semt haline gelmiş. Neyse ki bölgede havaalanının bulunması büyük apartmanların yapılmasının önüne bir nebze de olsa geçmiş. Böylece semtin mimari dokusu çok büyük bir dönüşüme uğramamış. Havaalanı bu bakımdan hayırlı olmuş ise de diğer yandan sahildeki çay bahçelerinde otururken uçakların iniş ya da kalkış gürültülerine maruz kalmak pek hoş olmayabiliyor. Ancak uçak sesiyle aranız çok da kötü değilse bir mesele yok. Hatta şansınız varsa Yeşilyurt Hava Harp Okulu öğrencilerinin gösteri uçuşlarına bile rastlayabilirsiniz. Yeşilköy şüphesiz bir köy değil artık. Ancak yine de şehrin gürültü ve temposundan günübirlik bir kaçış için iyi bir vesile. Hem dikkatli bir çift göz Stefanos'un köyünün izlerini bugün bile görebilir.

YEŞİLKÖY YAZILARI (Yeşilköy'ü hissetmek)

Yeşilköy’ü hissetmek, yeniden keşfetmek
Yazı: Deniz Şensabah -Gaste

Biz Yeşilköy’ü gezdik, o bizi
Tanımak zor, bildiğini zannettiğini,Görmedikçe yerinde, sevgili kendisini.Çalmak gerekir o evin kapılarını, amaç gezmekse odalarını.Dinlemek gerekir hışırtılarını, duymaksa amaç anlatılmaya çalışılanı.Koklamak, hissetmek gerekir.Beş duyunla hareket edip, altı olman gerekir...Biz Yeşilköy’ü gezdik, o bizi.Feneri, camiisi, kilisesiyle tanıttı kendisini,Merakla incelerken gelen biz yabancı misafirlerini.Fısıldayarak Rönepark’ın güvercinlerine ‘hoşça buyur edin’ diyeYeşilköy bizi gezdi, biz onu...
Yeniden keşfetme gezimiz boyunca, Yeşilköy’ü hissetmeye, anlamaya çalıştık. Sokaklarını, ruhunu ve kendisine has kokusunu içimize çekerek gezindik gün boyu. Biz Yeşilköy’ü gezdik, o bizi. Bugün Boğaz ve Anadolu’daki semtlerin biraz dışına çıkmaya karar verip, Yeşilköy isimli semtimizle tekrar ve daha detaylı bir şekilde tanıştık. Sıcakların da artmasıyla, adayı iyice anımsatan havası, evleri, ismi gibi yemyeşil olması dışında, bu semtimizde adadan farklı olarak, faytonların yerini arabalar almış. Yeşilköy Marmara Denizi kıyısında, İstanbul’un 17 km batısında, Bakırköy ile Florya arasında bulunan bir semtimiz. Kuzeyde Sirkeci-Halkalı tren yoluna, güneyde Marmara Denizi’ne, batıda Florya’ya ve doğuda Yeşilyurt’a kadar uzanmaktadır. Eski adı Ayastefanos olan Yeşilköy semti, eski bir Rumköyü. Ayastefanos adı ise Ayios Stestefanos isimli Hıristiyan azizinden ve onun adına yapılmış olan kiliseden gelmekte. Yeşilköy adı ise 1930 yılında, İstanbul’un idari yapısı yeniden düzenlenince verilmiş. Ayrıca Türk edebiyatının tanınmış isimlerinden olan Halit Ziya Uşaklıgil’in de Yeşilköy’de uzun yıllar oturduğu ve semtin bu ismi almasında önemli ölçüde etkili olduğu bilinmekteymiş.
Yeşilköy’ü tanımaya sahildeki Yeşilköy Feneri’nden başladık. Sahili oldukça geniş ve uzun olan Yeşilköy’ün plajı, fenerin olduğu yerden de gözüküyor fakat henüz yaz gelmediğinden oldukça tenhaydı. Fenerin eski adı Ayastefanos Feneri. İstanbul’un deniz trafiğindeki emniyeti sağlamak için Abdülmecid’in isteği üzerine Fransız mühendisler tarafından 1856 yılında taş kule şeklinde yapılmış fener, İstanbul’un ilk fenerlerindenmiş. Bu fenerin hemen yakınında bulunan Çınar Oteli oldukça eski ve İstanbul’un ilk beş yıldızlı otellerinden. Ayrıca aynı sırada yer alan Polat Renassaince’de daha yeni olmasına rağmen, İstanbul’un ilk beş yıldızlı otellerinden biri olarak biliniyor.Fenerin yüksekliği 24 metre ve 15 deniz mili mesafeden görülebiliyor ve 10 saniyede bir iki gruplu ışık yayıyor. Görüş mesafesinin sınırlandığı sisli havalarda ise 30 saniyede bir sis düdüğü çalıyor. 1971 ve 1988 yıllarında onarım görerek günümüzdeki görüntüsüne kavuşan fenerin içine girmek mümkün olmasa da, fenerin keyfini hemen yanında bulunan restorandan veya sahilden çıkarabilirsiniz. Biz restorana girmedik fakat, Yeşilköy’ün burnu üzerinde bulunan feneri sahilden uzun uzun seyrederken yoğunlaşan duygularımızı, ellerimizi okşayan kağıtlarımıza böyle döktük...
Yeşilköy’ün ışık evi
Neyin bedelini ödemektesin yalnız fener?Yolcuların çoktan dönmüşler...Gelenler de, bilirsin bir gün elbet gidecekler.Ağlayan saçların, terlemekte vücudun var.Senin ölmüş korkuların, yalnızlığın armağanı cesaretin var.Yaradanın aydınlatmış ruhunu,O gün bu gündür göstermektesin kaybetmişlere yolunu.Sen Yeşilköy’ün kayalarında yaşayan,Umutları evinin çatısı olmuş, yalnız fener!
Tarihi oldukça eski olan Yeşilköy, Bizans Dönemi’nin ilerlemiş yılları ve Roma Dönemi zamanında, Marmara kıyısı boyunca yazlık saraylar ile bahçeleri denize kadar uzanan yazlık villalara ev sahipliği yapmaktaymış. IV. Haçlı Seferi zamanında Latinler, Yeşilköy açıklarında donanımlarını demirlemişler ve Yeşilköy’den karaya çıkmışlar. Bu kuşatmalar sırasında ise Yeşilköy ve çevresi oldukça büyük tahribata uğramış. Eski Rum köyü olan ve Ayastefanos olarak anılan Yeşilköy, Osmanlı Dönemi zamanında Sultan II. Mehmed’in liderliğindeki kuvvetler tarafından İstanbul’un kuşatmasına bir hazırlık olarak, Şubat 1453’de Osmanlı topraklarına katılmış.Yeşilköy’ün tarihinde dikkat çeken en önemli olaylardan birtanesi de Osmanlı tarihinde ‘Ayastefanos Muahedesi’ olarak bilinen antlaşmanın burada yapılmış olması. Bunun dışında Yeşilköy’ün konumu itibari ile savaş zamanlarında bir kamp yeri olarak kullanıldığı ve Balkan Savaşı yıllarında da çok acı olaylara sahne olduğu bilinmekte.
Yeşilköy birbirinden güzel bir çok bahçeli köşkün bulunduğu bir semt. Fazlasıyla mesire yerleri de bulunan semtimizin bu yerleşim şekli 16. yüzyılda da böyleymiş. Bizde gezimiz boyunca bu köşklerden oldukça etkilendik. Baharın gelmesiyle bahçelerinde bulunan çiçeklerin hepsi sizi selamlar bir edayla sokaklara kadar eğilmişler.
Yeşilköy’ün vazgeçilmezi Röne Park, bir diğer adıyla Büyük Park, Marmara Denizi manzaralı, nargile içip hamaklarda sallanabileceğiniz, 24 saat açık ve içinde yaban kuşları, tavşan, çulluk, keklik ve güvercin gibi hayvanların da bulunduğu, hayatı sevdiren bir yer. Biz çayımızı bu güzel atmosferin içinde içtik.
Caddelerin tek yönlü olması sebebiyle, kendinizi bir labirentte ilerliyor gibi hissedeceğiniz konusunda sizi uyarmalıyız. Yollar her ne kadar karışık olsa da, kaybolmuş olmanın mutsuzluğunu yaşamadığımızı söylemek isteriz Çünkü, her yerde dikkatinizi çekecek bir şeyler var. Bunlardan bir tanesi de Yeşilköy banliyö tren istasyonunun hemen yanında 1985 yılında ziyarete açılan Havacılık Müzesi. Müzede Cumhuriyet yıllarında kullanılan uçaklar sergilenmekte.
Yeşilköy’de bulunan Yeşilköy Marina İstanbul’un en büyük yat limanlarından birisi. Ayrıca Türkiye’de açılan ilk ziraat okulu, 1847’de Yeşilköy civarındaki Ayamama Deresi kıyısındaki geniş arazi üzerine kurulmuş.
Atatürk Hava LimanıAtatürk Hava Limanı askeri amaçla, 1912 yılında ilk hava meydanı olarak kurulmuş. O günden bugüne inanılmaz değişimler yaşayan limanımız son olarak, 10.01.2000 yılında en yeni hali ve 20 milyon yolcu kapasitesi ile dünyanın en büyük ve en modern hava limanlarından birisi olarak işletmeye açılmış. Ülkemizin özenle yapılmış, misafir odası. İnsanın ruhunu uçuran tatil duygusu, bu güzel hava limanımız ile hepten coşuyor.
Yeşilköy’ün en eski camisi olan Mecidiye Camii'nin inşasına Sultan Reşat döneminde başlanmış ve Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde tamamlanmış. Yeşilköy Cümbüş Sokak’ta bulunan Saint Etienne Latin Katolik Kilisesi ise Kapusyen Rahipleri tarafından 1865’te mimar Pietro Vitalis’e yaptırılmaya başlanmış ve resmi açılışı ise 19 Nisan 1886’da gerçekleşmiş. 1894 depreminde kilisenin taş kubbesi yıkılınca, yerine Avusturya’dan getirilen malzeme ve ustalarla ahşap bir tavan yapılmış. Kilisenin dört çanlı bir kulesi, önünde ise Fransa’dan getirilmiş üç adet heykel var.
Bugün Yeşilköy’le tekrardan tanıştık ve sokaklarında ilerleyip Yeşilköy’ü Yeşilköy yapan herşeyi tanımaya çalışırken, yavaş yavaş vedalaşmamız gerektiğini farkettik. Bir gün daha bitti ve bir semtimizi daha elimizden geldiğince anlamaya çalıştık. Anlamaya diyorum çünkü tanımak için anlamak gerekir. Sadece insanları değil, dünyada bulunan ve zaman içerisinde oluşmuş her yeri anlamak ve anlamlandırmak gerektiğini düşünüyorum. Gerçekten hissedebilmek için.
Sokaklarını, ruhunu ve kendisine has kokusunu içimize çekerek vedalaştık. Biz Yeşilköy’ü gezdik, o bizi.
Yeşilköy’e dair ilginç notlar:
Yeşilköy’de bulunan tarihi yerlerin en önemlileri Yeşilköy Feneri, Abdülmecidhan Çeşmesi, Mecidiye Camii, Bezmialem Alem Camii, Surp Stephanos Ermeni Kilisesi, Saint Etienne Kilisesi, Rum Kilisesi, Rum İlköğretim Okulu ve bir de Ayazma’dır.
Ayastefanos Rus Abidesi 1894 yılında yapımına başlanmış ve dört yılda tamamlanmış. Yapının ilk katı savaşta ölen Rus askerlerinin kemiklerinin saklandığı odalara ve papazlarla muhafızların özel odalarına ayrılmış, yukarıdaki bölüm ise on iki parça sütun üzerine oturtulmuş birkaç katlı kule olarak yapılmış. Rusların bir zafer abidesi olarak yaptıkları ve Yeşilköy’de bulunan bu anıt 14 Kasım 1914 yılında 08.30’da halkın gözleri önünde havaya uçurulmuş. Ayastefanos Rus abidesinin havaya uçurulmasıyla tarihimizde bir ilke imza atılmış ve anıtın yıkılacağı önceden bilindiğinden, bu olayın filme alınmasına karar verilmiştir. Böylece Türk Sinema Tarihi’nin ilk belgesel filmi çekilmiş fakat işin acı tarafı bu filmin elimizde bulunmaması.
Tarih boyunca birçok yazar ve sanatkara ev sahipliği yapmış Yeşilköy’de yaşamış ünlülerden birisi de 1831 yılında Venedik’te doğmuş ressam ve mimar Pietro Bello. Uzun yıllar kayıp olan Pietro Bello’nun mezarı, Yeşilköy’deki Latin Katolik Mezarlığı’nda bulununca, 27 Eylül 1909 yılında buraya gömüldüğü anlaşılmış.
Yeşilköy’de oturmuş bir diğer ünlü isim ise Halit Ziya Uşaklıgil. Ömrünün son günlerine kadar burada oturmuş ünlü edebiyatçımız 1945 yılında Yeşilköy’de bulunan köşkünde vefat etmiş. ‘Kırk Yıl’ adlı eserinde Yeşilköy’den etraflıca bahseden yazarın ihtirasla bağlandığı bu yerin, Yeşilköy ismini almasında önemli ölçüde etkili olduğu söylenmekte.
Yeşilköy’de yaşamış diğer ünlü isimlerin birkaçı ise Adil Başkıran (Bisikletçi Adil Usta), Aram Gülyüz, Aykut Barka, Ayhan Ayanoğlu, Barutçubaşı Simon Amira (Dadyan), Barutçubaşı Boğos Bey (Dadyan), Comte Amedee Preziosi, Burak Turna, Eşref Hamamcıoğlu, Gül Güzelbey, Hasan Diridiri (Balıkçı Hasan), Hilmi Naili Barlo, Reşat Necdet Ayanoğlu, Şecaattin Tanyerli, Sinan Erdem, Sudi Türel, Şadan Tuzcu, Şaban Acar (Eski muhtar) ve Tevfik Ercan’dır.
Bazı tarihçilere göre Fatih Sultan Mehmet, Yeşilköy- Zeytinburnu önlerinde gerçekleşen Ayastefanos Deniz Savaşı’nı, Yeşilköy burnunda atını denize sürerek cesaretlendirmiş.
Kanuni Sultan Süleyman’ın Halkalı deresi civarına avlanmak için gittiği ve aniden başlayan tufan gibi yağmurdan kurtulmak için, Yeşilköy’de bulunan İskender Çelebi Bahçesi’ne sığındığı ve burada ölüm tehlikesi atlattığı söylenir.

YEŞİLKÖY YAZILARI (Yeşilköy'den 'azınlık' hikayeleri )

Yeşilköy'den 'azınlık' hikayeleri
Yazı: Belgin Sunal


Başkalarının hikayeleri, adı üstünde, hikayedir sonuçta. Yakınları belki hatırlar, belki hasretle anar, geçer gider. Kendi hikayemiz her zaman daha yakın, daha gerçektir ve başkalarının hayatlarına ilgimiz de bu orandadır. Oysa kendi hikayemiz yarımdır, bir sonraki sayfayı bilemeyiz, hele sonunu hiç. Belki de hayatlar ancak tamamlandıklarında gerçek bir hikayeye dönüşüyor ve tamamlanır tamamlanmaz da unutulup gidiyor. İşte İstanbul'un Yeşilköy semtini gezerken, böyle bir durumun içine düştük. Hiç bilmediğimiz yıllardan bir sürü insan ve kısacık öyküleri çıktı karşımıza. Bu öykülerin hemen hepsi de Rum, Ermeni ve Levantenler'den oluşan ve o dönemin İstanbul'unun 'azınlık' kaymak tabakasına aitti; devlet görevlileri, tüccarlar, doktorlar, ressamlar... Bu öyküleri bize aktaran kişi ise deneyimli rehber ve araştırmacı Turgay Tuna oldu. Tuna'nın, 2004'te piyasaya çıkması için yayına hazırladığı kitabının adı da 'Ayestefanos'tan Yeşilköy'e'.
Kutsal emanet
Mecidiye Camii'nin önünde buluştuk. Mimar Kemalettin tarafından Sultan Reşat zamanında yapımına başlanmış ve cumhuriyetin başlarında ancak tamamlanabilmiş. Küçük, güzel bir cami. Yeşilköy çok katlı yapılara pek rastlanmayan, evlerin bahçe içinde olduğu, çoğunun tarihi bir nitelik taşıdığı sessiz, yemyeşil bir yer. Yeşilköy'e gelip ne yapılır diye sordum Turgay Tuna'ya."Havacılık Müzesi, Mecidiye Camii, Latin Mezarlığı, kiliseler, fener ve tarihi köşkler gezilir, ünlü Roma dondurmacısından dondurma yenir ve iyi bir balık lokantasında nefis bir yemekle gezi noktalanır," dedi. Önce kutsal emanetin öyküsü:"İlk Hıristiyanlar'dan olan ünlü aziz Aya Stefanos Filistin'de şehit edilip gömüldükten birkaç yüzyıl sonra, Bizans İmparatoru tarafından kemiklerinin kutsal bir emanet olarak İstanbul'a getirilmesi istenir. Ancak Papa bu kemiklerin Roma'ya gönderilmesini ister. İmparator buna itiraz etmez ve kemikler gemiye yüklenerek yola çıkar. Ancak gemi limandan ayrıldıktan bir süre sonra fırtına patlar. Denizciler korunacak bir yer ararlar çünkü kutsal bir emanet taşımaktadırlar. Yeşilköy açıklarına kadar gelip burada demir atarlar. Tarihi kaynaklar fırtınanın 10-12 gün sürdüğünü yazmışlardır. Fırtınanın dinmediğini gören denizciler son çare olarak bu kutsal emaneti burada karaya çıkarmaya karar verirler. Bu yer, bugünkü Rum kilisesinin olduğu yer. Fırtına dindikten sonra gemi tekrar yola koyulur ve emanet İtalya'ya ulaştırılır. Bu olaydan sonra buradaki küçük balıkçı köyünün adı Aya Stefanos (Ayios Stefanos) olur. Aziz Aya Stefanos'un öyküsü de şöyledir: Kendisi Yahudi kökenlidir ama İsevi olduğu için Musa'ya küfrettiği zannıyla recm cezasına çarptırılmış yani taşlanarak öldürülmüş."
İki dönüm noktası
1926 yılından sonra yabancı isimlerin Türkçeleştirildiği dönemde buraya Yeşilköy adı verilmiş. İsim babasının ise Halit Ziya Uşaklıgil olduğunu çünkü ünlü yazarın evinin de burada olduğunu öğrendik."Yeşilköy Bakırköy'ün bir uydusu gibi görünmesine rağmen çok daha fazla iz bırakmış bir yerleşim. 1878 Osmanlı Rus savaşında yaklaşık 40 bin kişilik Rus ordusu buraya kadar gelip karargah kurmuşlar. Bu savaşın sonunda yapılan ve Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkımını hazırlayan Ayastefanos Antlaşması da burada imzalanmış. Diğer bir önemli tarihi olay ise, 31 Mart Vakası olarak bilinen isyanı bastırmak için Rumeli'den gelen Hareket Ordusu, ki aralarında genç Mustafa Kemal de vardır, burada karargah kurmuş ve isyancıları bastırmak için İstanbul'a buradan hareket etmişlerdir. Abdülhamit'in 'halline' de burada karar verilmiş ve kararın ardından padişah Selanik'e sürülmüştür. Hareket Ordusu Caddesi ismi de bu olay üzerine Yeşilköy'de bir caddeye verilmiş."
Evler, evler, evler...
Savaş söz konusu olduğunda, ölümler istatik bilgilerdir, gerçek gibi gelmez insana, rakamlardan ibarettir. Oysa tek tek hikayeleri dinlediğinizde kendi yaşamınızın bir parçası olmaya daha yatkındır. Madam Anna Pussich'in 1917 yılında doğduğu ev, Avusturya kökenli bir aile. İçinden tahta jantlı bir bisikletin çıktığı bir başka ev. Bacasına her yaz leyleklerin yuva yaptığı kuleli ev, ahşap panjurlu, işlemeli. 1950'li yılların ortalarına kadar cambazhane çadırı kurulan, şimdi jandarmaya ait olan yeşil alan, ünlü Telgezer Rıfat'ın cambazhanesiymiş burası. Eşi halen Küçükçekmece'de oturuyormuş, Melek Telgezer. St. Antoine kilisesini ve Taksim Anıtı'nın alt kaidesini yapan ünlü mimar Mongeri'nin ailesinin yaz aylarında gelip oturduğu ev. Serbesti Caddesi üzerinde 8-10 numaralı ünlü ikiz evler, iki kardeşe ait. Yani ve Yorgo Mubayacıoğlu kardeşler şeker imalatçılığı yapıyorlarmış ve Paris, Bordeaux gibi kentlerdeki yarışmalara katılmışlar ve madalyalarla dönmüşler. Rum Kalangos'un evi, Yeşilköy'ün ünlü doktoru. Fakir hastaları para almadan tedavi edermiş ve hâlâ hayattaymış ama akli melekeleri her zaman yerinde olmuyormuş. Yeşilköy Postanesi, yine buranın ilk telefon santraliymiş. Üç kadın çalışırmış burada, telefonun ancak 10-15 kişide olduğu manyetolu yıllar. Santral memurelerinden bir tanesi ki, dönemin Maarif Nazırı'nın da yeğeniymiş, şu anda tam 100 yaşındaymış ve ressam Edip Hakkı Köseoğlu'nun da eşiymiş. Doktor Vartanyan'ın, ve hemen onun yanında Gripin'in mucidi Necip Akar'ın evleri. Yeşilköy'ün son balıkçılarından Bedros Amca'nın İnciçiçek Sokağı 19 numaradaki evi. 86 yaşındaymış ve her sene nisan ayında mutlaka avlanmaya çıkarmış. Öyle motorla falan değil, kürek çekerek. Mutlaka birkaç ıstakoz bulup gelirmiş halen. Ertem Eğilmez filmlerinin mekanı olan köşk, Arnavut Hayrettin Bey'e aitmiş. Kendisi Arnavut kralının da akrabasıymış. İstanbul'a geldiğinde, dönemin hükümeti bu köşkü hediye etmiş.
Tek öğrencili Rum okulu
Rum ilkokulunda bu sene sadece bir öğrenci varmış, kaygılılar. Okulun en eski öğretmeni Madam Sofia Benlisoy, "Kızkardeşim Taksim'e gitti, Kurtuluş'ta oturuyor. Sadece iki kere ziyaretine gittim. Yeşilköy'e geldiğim zaman, trenin kapısı açılır, oh köyüme geldim derim. Bakırköy'e bile tahammül edemiyorum. Akşam sekizden sonra bir sakinlik gelir Yeşilköy'e, herkes evine çekilir. Şimdi biraz değişti" diyor. Aslında bütün Yeşilköy tek bir aileye, Osmanlı'nın barutçubaşılığını yapan Dadyan ailesine aitmiş bir zamanlar. İngiliz ve Fransızlar'ın çağrılarını reddedip İstanbul için vatanımdan ayrılmam, diyen aileye armağan olarak sunulmuş padişah tarafından. Yeşilköy eski İstanbul'un en önemli avlak alanlarından biriymiş aynı zamanda. Eski tren istasyonundan pek bir şey kalmamış. İstasyon şefinin lojmanı metruk bir şekilde öylece duruyor ancak son derece görkemli bir yapı. 1871 yılında açılmış. 1912 yılında, Balkan Savaşı sırasında hem ordu çok kırılmış hem de büyük bir kolera salgını çıkmış. Vagonlarla binlerce hasta asker getirilmiş. 3 bine yakın insanın burada öldüğü biliniyor ve bu çevreye ama özellikle tren istasyonunun hendeklerine gömülmüşler. Yeşilköy Feneri ise İstanbul'un ilk üç fenerinden biri. 1856 yılında padişahın isteği üzerine Kırım Savaşı için Fransızlar tarafından yapılmış.Yeşilköy, insana her şeyin nasıl gelip geçici olduğunu, zamanın her şeyin üzerini nasıl örtüp değiştirdiğini hissettiren son derece etkileyici bir semt. Böylesi geniş bir zaman perspektifinden bakıldığında, insan belki de yapabileceği tek ve en anlamlı şeyin gönlünü şen tutmak olduğunu düşünüyor. Elimizden, baki kalan kubbede hoş bir sada bırakmaktan başka bir şey gelmediğini.

YEŞİLKÖY YAZILARI (Fenerden Levantenlere, Eski Evlerden Mimarlara: Yeşilköy )

Fenerden Levantenlere...
Turgay Tuna

Bakırköy'ün uydusu olarak tanımladığımız Yeşilköy, İstanbul deryası içinde, muhteşem zenginliklere sahip, tarihimizde çok önemli kimi olaylara sahne olmuş,surların ötesinde yer alan küçük bir yerleşim..,Ancak her zaman kapalı bir kutu gibi kalmış; ne insanları ne de zengin tarihi dışarıya yeterince yansımamış... Bunun nedeni Yeşilköy'de yaşayanların o kapalı kutunun içinde kalıp dışarıya açılmış olmamalarıdır.
Yeşilköy'ün eski adı Ayios Stefanos, halk dilinde Ayastefanos olarak kalmış, Levantenler, Latinler, Katolikler de semte San Stefano adını vermişlerdir.1928 yılında aldığı yeni adı "Yeşilköy"ün isim babasının, bu semtte yaşayıp ölmüş Halit Ziya Uşaklıgil olduğu söylenir..
Ayios Stefanos, İsa'nın ölümünden 9 ay sonra, şehit edilerek öldürülmüş İsa'nın ilk müritlerinden biridir. İkonografide genellikle elinde bir buhurdanlıkla gösterilir. Bir Musevi olup İsa'nın yolunu seçmiş olduğu için, mahkeme sonunda ölüm cezasına karar verilip recm ile öldürüldüğünden kimi ikonografilerde elinde bir taşla gösterilmiştir. Şehit edildikten sonra azizlik mertebesine yükselir ve Filistin'de gömülür. 4. ve 5. yüzyıllar arasında, mezarları bilinen azizlere ait kemiklerin başkent Konstantinopolis'e getirilme modası söz konusudur. Nitekim Ayios Stefanos'un da kemikleri mezarından çıkartılıp İstanbul'a getirilir. Bu arada Latinler azizin kemiklerinin kendilerine verilmesini isterler. Bizans imparatoru karşı çıkmaz, kemikler İtalya'ya gönderilmek üzere İstanbul'dan bir gemiye yüklenip yola çıkartılır. Ne var ki, gemi yola çıktıktan kısa bir süre sonra büyük bir fırtına patlak verir ve gemi Yeşilköy açıklarında demirler. Neticede fırtına daha da artış gösterince, geminin batacağından korkularak kemikler sahile çıkartılır. O zamanlar Yeşilköy, adını bilemediğimiz küçük bir balıkçı köyüdür. Bugün-kü Rum kilisesinin olduğu yerde bir çadır kurulur ve bunun altında azizin kemiklerinin bulunduğu sanduka korunma altına alınır. Fırtına bitip hava güzelleştiğinde gemi İtalya yolunu tutar, fakat bu arada birkaç kemik parçası da bu küçük balıkçı köyünde bırakılıp sonradan inşa edilecek kilisenin zeminine gömülür. Fırtınanın devam ettiği 10-12 gün içinde denizcilerin aç kalmaması için köylüler tarafından koyunlar kesilir ve bu gelenek o günden bugüne dek devam eder. Her yıl aralık ayının 26. günü, Yeşilköy Rum kilisesinde Thisias adı verilen kurban kesme ayini yapılır. Neticede azizin kemiklerinin saklandığı küçük balıkçı köyü çok geçmeden Ayios Stefanos adını alır ve kemiklerin saklanmış olduğu, çadırın kurulduğu yere ilk kilise inşa edilir. Kilisesinin arka bahçesinde bugün kime ait olduğu bilinmeyen, erken Bizans dönemine ait bir lahit yer almaktadır.
Yeşilköy'de Bizans döneminden günümüze gelen yapılardan biri de, tabii ki yüzyıllardan bu yana değişime uğramış olan Aya Fotini ayazmasıdır. Aslında,Yeşilköy'de Bizans dönemine ait toplam dört ayazmanın olduğu bilinmektedir, ancak diğer üç ayazma binaların altında kalmış kaybolmuştur.
Yeşilköy tarihindeki önemli olaylardan biri de, 1204 yılında vuku bulan IV. Haçlı Seferi'nde Haçlı ordularının Konstantinopolis'ten önce ilk ayak bastıkları yerleşim olmasıdır. Yeşilköy açıklarında gemiler demir atmış, gemilerden inen Haçli askerleri sahilde çadır kurmuşlardır. Bir tek Ortodoks kilisesi olmasına karşın Lâtin kumandanlar bu kiliseyi doldurur, büyük bir Te Deum ayini yaparlar.
İstanbul'un fethinden önce Ayastefanos ve Makriköy Fatih'in orduları tarafından ilk ele geçirilen sur dışı yerler arasındandır. 20 Nisan 1453'te, yani İstanbul'un fethine aşağı yukarı bir ay kala Ayastefanos açıklarında fetih tarihinde önemli bir yer oluşturan bir deniz savaşı yaşanır. Sakız'dan Bizans'a yardım getirmek üzere yola çıkan üç Ceneviz gemisi, Çanakkale'ye girmeden önce bir Bizans gemisini de yanlarına alırlar. İstanbul'a yaklaştıklarında Fatih'in kadırgaları bu dört gemiyi beklemektedir. Dört düşman gemisi de fırtınadan istifade ederek çok iyi manevralarla Kaptan-ı Derya Baltaoğlu Süleyman Bey'in kadırgalarını atlatıp İstanbul'a girerler. Bunun üzerine Baltaoğlu Süleyman Bey 100 sopa ile cezalandırılarak azledilir.
Osmanlı döneminde Yeşilköy en çok III. Selim ve II. Mahmud dönemlerinde değer kazanır. II. Mahmud döneminde çok önemli bir aile çıkar karşımıza: Ünlü Ermeni Amira ailelerinden Dadyanlar. Bu aile babadan oğula çarkçılık mesleği ile ünlenmiştir. ve saat çarklarından büyük makine çarklarına kadar çok kaliteli çarklar imâl ederler. Bugün de yerinde duran, eski Darphane'deki altın ve gümüş çubukları düzleyen meşhur hadde de bu aile tarafından yapılmıştır. Bunun dışında bakırın gemi gövdesinde kullanılması için düzlenmesini sağlayan silindir bir alet yaparlar. Hovhannes, Boğos Dadyan Beyler Osmanlı Baruthane-i Hümayunu'nun başına Barutçubaşı ünvanıyla getirilmiş ve yüksek hizmetlerinden ötürü kendilerine padişah tarafından "Bey"lik rütbesi verilmiştir. Uzun yıllar Yeşilköy'de oturmuş bu ünlü ailenin, Hassa Mimarı Garabet Balyan tarafından yapılmış olan konakları yarı harap durumda 1970'li yılların başlarına kadar varlığını devam ettirmiştir...
Sultan II. Mahmud Ayastefanos'a geldiğinde Dadyan'ların evinde misafir kalır, bir defasında terasa çıktıklarında padişah: "Dadyan Efendi, görebildiğin yere kadar bu toprakları sana armağan ediyorum" der. Nitekim 1890'lı yıllara kadar eski Yeşilköy haritalarında hep Dadyan ailesinin konakları ve mülkleri görülür. Ancak Dadyan ailesinin sonraki fertleri geçen yıllar içinde bu mülkleri tek tek satmış,hatta küçük bir kısmını da Türk Hava Kuvvetleri'ne hediye etmişlerdir.
1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı, Osmanlı tarihinin an acılı savaşlarından biridir. Kaybedilen bu savaş sonunda antlaşmaların en kötülerinden biri imzalanarak Osmanlı İmparatorluğu büyük bir eziklik ve yaptırım içine girer. 40.000 kişilik Rus ordusu kuzeyden güneye doğru iner, Tuna boylarından geçerek ilerler. Osmanlı ordusu büyük kayıplar vererek geriler ve bu arada büyük topraklar kaybedilir. Plevne'de Gazi Osman Paşa, büyük kahramanlıklar göstererek düşman ordusunu biraz durdurursa da pek bir faydası olmaz. Hemen ardından, Bulgaristan'ı geçen Rus ordusu Edirne'ye kadar gelir. Orada fazla zaman geçirmeden İstanbul'a yaklaşırlar. İngilizler Rusların İstanbul'a girmelerini istememektedirler. Malta'dan kalkıp gelen büyük donanmayla İngilizler Sarayburnu açıklarından Makriköy'e kadar uzanan bir kesimde gemilerinin toplarını İstanbul'a çevirirler ve Rus ordusu İstanbul'a girecek olursa top ateşine tutacaklarını ilan ederler. Abdülhamid ayaklanır, zira Rus ordusunun top ateşine tutulması İstanbul'un yıkılması demektir. Ruslar durur, Ayestefanos'a karargâh kurarlar. Makriköy'den öteye geçmeme kararı alırlar.
Ayastefanos Antlaşması, Yeşilköy'de ünlü bir Ermeni aileye ait, Rusların el koyduğu Neriman Şah Köşkü'nde imzalanır. Bu antlaşma neticesinde borçlanılan binlerce rubleyi Osmanlı yıllarca ödemeye mahkum bırakılır. Gerçi, bu antlaşmanın ertesinde öteki Avrupa ülkelerinin yaptırımlarıyla Çarlık Rusya'sı yeniden masaya oturtularak Berlin Konferansı gerçekleşti-rilir. Bu konferans sırasında da Ayastefanos'ta Osmanlılar'a karşı alınmış olan yaptırımlar biraz daha hafifletilir.
Bugün San. Stefano Katolik Kilisesi'nin hemen karşısındaki İtalyan restoranın bulunduğu binanın alt katı, Ruslar Yeşilköy'e geldiği zaman Rus Ordusu'nun mali işler bürosu tarafından kullanılmıştır. Binanın o zaman ki ilk sahipleri Armago'lar, bugün hâlâ Yeşilköy'de yaşamakta olan Crespin ailesinin akrabalarıdırlar.
Ayastefanos Kilisesi Rumların Pazar günleri ibadet yaptıkları kiliselerden biridir. Yapının cephesi üzerine, Bizans döneminde yapılan ilk kiliseden kalmış bazı parçalar eklenmiştir. Yüzyılın başında, hatta Bizans'tan beri semtin asıl ahalisi Rumlardır.
Yeşilköy feneri İstanbul'un ilk güzel fenerlerinden biri olarak 1856 yılında o dönemin ünlü fener yapım şirketi Fransız Sautter firması tarafından inşa edilmiştir. Fener 10 saniyede bir yanıp çakarak yıllardan beri balıkçılara, gemicilere ışık verir, yol gösterir.
Ayastefanos Rus Anıtı çok kişinin zannettiği gibi Yeşilköy'de değildir. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı bitip Ruslar Yeşilköy'ü terk ettikten çok sonra, 1894 yılında Ruslar, yeni baştan Osmanlıyı bir başka yaptırıma sürüklerler. 1877-1878 Savaşı sırasında şehit düşmüş Rus askerleri için bir anıt, daha doğrusu bir Meçhul Asker anıtının yapılmasını isterler. Değişik yerlerdeki şehitliklerden kemikler toplanacak ve Ayastefanos'ta yarı kilise, yarı anıt şeklinde yapılacak bir yapıda bu kemikler toplu bir şekilde gömülecektir. Osmanlı bu yaptırıma da boyun eğer, imzalar atılır. Florya sırtlarında, Şenlikköy mevkiinde 1894 yılında anıt muazzam bir törenle açılır. Yapının çan kulesi Ruslara özgü soğan kubbesi şeklinde yapılır. Anıtın içinde ve dışında yer alan muazzam duvar tablolarını yapmak üzere Çar'ın kendi ressamları İstanbul'a gelip Pera'da, Rus Sarayı'nda 6 ay çalışırlar. 1914 yılına gelindiğinde Davutpaşa'da konuşlanmış bir istihkâm taburu, eğitim programı altında gelip dinamitle bu "meşum" anıtı yerle bir eder. İstanbul polis müdürü Bedri Bey gelip anıtın yıkılmasına engel olmak istemişse de kumandan işe karışmasına izin vermez, bu anıtın bir esaret, bir eziklik göstergesi olduğunu beyan eder.
Ayastefanos o kadar kutsal bir mekândır ki Rumlar gelip kilise kurduktan sonra Ermeniler'in gelişiyle Surp Stepanos Kilisesi kurulur, ardından Lâtinler gelip izin alır ve Vatikan burada bir üçüncü kilise inşa eder. Katolik San Stefano Kilisesi'nin mimarı Pietro Vitalis adında bir mimardır.
Geçen yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında, birçok ünlü Levanten mimar yazlarını bu sayfiye semtinde geçirmişlerdir
Yeşilköy'ün ünlü isimlerinden biri, Dadyan ailesinden Anna Arslanyan Mısır'a Negip Butros Gali Paşa'nın eşi olarak gelin gider, ancak öldüğü zaman toprağına gömülmeyi vasiyet eder. Bir süre Kahire'de gömülü kaldıktan sonra kemikleri getirilir ve bugünkü Yeşilköy Ermeni Kilisesi'nin haziresine gömülür. Bir başka Ermeni aile, meşhur Sahibinin Sesi'nin temsilcilerinden meşhur Vahram Gesaryan'dır; bugün torunu da aynı ismi taşır. Vahram Gesaryan çok büyük bir keyif adamıdır.
Atatürk'ün Yeşilköy'e üç kez geldiğini biliyoruz. İlk gelişi Hareket Ordusuyla, 1909 yılında gerçekleşir. Gericilerin yarattıkları dalgalanmadan sonra Hareket Ordusu Selanik'ten yola çıkar, trenlerle gelir; ilk ayak basılan yer Ayastefanos'tur. Mustafa Kemal Hareket Ordusu'nun Kurmay Heyeti Başkanı'dır. Atatürk'ün ikinci gelişi Kılıç Ali'nin anılarında da yazılıdır. 1937 yılında bir gün Florya'dan çıkarlar, araba ile Dolmabahçe'ye giderken Atatürk'ün ani kararıyla Yeşilköy'e girilir, tren istasyonunun orada dururlar, trene binilir. Atatürk İstanbul'a trenle gidilmesini arzular. Kondüktör kompartımanda Atatürk ve milletvekillerini görünce bilet kontrolü yapmaktan çekinir. Bunun üzerine Atatürk bedava gitme haklarına sahip oldukları için milletvekillerine sitem eder, bunu doğru bulmadığını söyler.
Yeşilköy'de bir caddeye adı verilmiş olan Sabri Evranosgil, Hareket Ordusunda görevli bir asker olup Yeşilköy'e gelmiş ve burayı çok sevdiği için de, sonradan Yeşilköy'de kalıp ikamet etmeye karar vermiştir. Aile,bugün hâlâ Yeşilköy'de yaşamaktadır...
Balkan Savaşı'nda Yeşilköy'ün hali bir felâkettir. Herkes evini barkını kapatıp İstanbul'a kaçar; savaştaki kolera,tifüs salgınından dolayı Yeşilköy intaniye bölgesi olarak kulanılır, bütün hasta askerler buraya taşınır ve burada kurulmuş olan geçici seyyar hastanelerde tedavi altına alınırlar. Kaynaklara bakıldığında 3.000'e yakın insanın burada koleradan öldüğü ve yine burada açılan çukurlara gömüldükleri görülür. Balkan Savaşı sırasında, sonradan Yeşilköy'ün ünlü doktoru olacak Osman Sait (Kurşuncu) Bey Ayastefanos İntaniye Hastanesi'nde görevli genç bir tabiptir. Dileğimiz,yakın bir gelecekte burada bir yerde, bu acılı günlerin ve kayıpların anısına küçük bir anıtın dikilmesidir.
1922-23'te İşgal kuvvetleri İstanbul'dayken Tayyare İstasyonu ele geçirilir ve bugünkü askeri havaalanının olduğu yerde zemine Fransız havacıları "Vive la France" yazısını yazarlar. İşgal dönemi ve Kurtuluş Savaşı sırasında Yeşilköy Mecidiye Camii'nde gizli toplantılar yapı-lır, yardımlar toplanır. Bu grubun içinde yer alan genç kadınlardan biri de, Serveti Fünun'un sahibi Ahmet İhsan Tokgöz'ün kızı Kadriye Hanım'dır.
Yeşilköy San Stefano vapur iskelesinde yüzyılın başlarına kadar vapurlar işler. İdare-i Mahsusa'nın Tarabya ile Şükran vapurları Köprü-Yeşilköy hattında çalışırlar. Yandan çarklı bu vapurlar eski resim ve fotokartlarda da görülürler.
1871 Yılının Ocak ayında Yeşilköy Tren İstasyonu açılır; kış günlerinde çamurlara bata çıka istasyona varıldığı için şikâyetler Dersaadet'e kadar gider. O zamanlar bir şehircilik uzmanı olarak Şehremanet'te çalışan Salih Efendi'yi gönderirler köye. Salih Efendi Yeşilköy'e gelir ama hemen ertesinde o da burada oturmaya karar verir. Bir zamanlar oturmuş olduğu Salih Efendi olarak adlandırılan sokak bugün Salihiye Sokak adıyla anılmaktadır. İstasyon caddesi üzerinde ağaçları o diktirmiştir..
Büyükada'da oturan Halit Ziya Uşaklıgil bir gün Ayastefanoslu büyük dostu Ahmet İhsan Tokgöz'le birlikte Yeşilköy'e gelir. Halit Ziya Bey Yeşilköy'e bayılır, buradan bir yer alıp taşınmaya karar verir. Adadan motorlu botla eşyaları taşınır ve o da bir Yeşilköylü olur çıkar. "40 Yıl" adlı kitabındaki anılarının bir bölümü burada yazmıştır.
Yeşilköy'ün en eski camisi, Sultan Reşat döneminde başlanmış, Cumhuriyet'in ilk dönemlerinde yapımı tamamlanmış olan Mecidiye Camii'dir. Mimarı Kemalettin Bey'dir. Kemalet-tin Bey, İstanbul'da Bostancı, Bebek, Bakırköy ve Yeşilköy'de dört cami inşa eder. Kendisi, Altunizadeli olup Makriköy'de Filiz Sokak'tan bir hanımla evlenmiştir. Sonradan Altunizade'deki doğduğu evi Şekercizadeler satın alır, 80'li yıllarda bu ev yıkılıp yerine bir apartman binası yapılır. Daha vahim olanı, Ankara'da Büyük Ankara Palas inşası sırasında hipertansiyondan ölen Kemalettin Bey, Karacaahmet'e gömüldükten sonra, İstanbul Belediyesi tarafından kendisi için büyük anıtsal bir mezarın yapılmasına karar verilir, ancak parasızlık ya da hep bir daha ki sefere aktarılan bütçelerle yıllar geçer, en son 20-30 yıl kadar önce Üsküdar taraflarında yeni açılan yol çalışmaları sırasında maalesef Mimar Kemalettin'in mezarı buldozerlerin attığı toprakların arasında kaybolur gider.
Yeşilköy'ün eski okullarından biri 1930'lu yıllara kadar varlığını sürdürmüş olan İtalyan Mektebi'dir. Ayrıca yüzyılın başlarında iki tane Fransız okulu burada eğitim hizmeti vermiştir. Fransız okulunda okuyanlar arasında Mehmet Ali Aybar, Münevver Köseoğlu gibi isimler yer alır.
İtalyan mimar ressam Phillipe (ya da öteki adıyla Pietro) Bello, İstanbul' a geldiğinde Tarabya'dan Rum asıllı Elena isminde bir hanımla evlenir; çocukları olmaz. Phillipe Bello'nun sahibi olduğu üç evinden biri bugün hâlâ Yeşilköy'de mevcuttur. Phillipe Bello'nun 30 ila 40 tane arasında resmi bilinir; Düyunu Umumiye binasının yapımında imzası vardır. Ayrıca, Sa-nayi-i Nefise Mektebi'nde Alexandre Vallauri'nin asistanlığını yapmıştır.
Kökleri Sakız Adası'na kadar uzanan İtalyan Levantenlerden Ferry ailesi Pera'da oturup yaz aylarını Yeşilköy'de geçirirler. Geçen yüzyılın sonlarında İstanbul'un önemli avlak alanlarından biri olan bugünkü Feriköy dolaylarından bir yer alırlar. Mösyö Ferry, Ayios Dimitrios köyünde bir av köşkü yaptırır ve halk arasında köy Ferry'lerin köyü olarak anılmaya başlanır. Sonradan da yerleşimin adı Feriköy olarak kalır.
Eski Yeşilköy'ün ünlülerinden Edouard Crespin'in babası II. Mahmud zamanında Fransa Kralı Louis Phillipe'in konsolosu olarak Bursa'ya gelir. Uzun yıllar hizmet ettikten sonra emekliye ayrıldığında Türkiye'yi terk etmez. Bursa'da kalır, burada ipek ticaretine başlar. Oğlu Edouard Crespin sonradan gelip Yeşilköy'e yerleşir ve bugün İstanbul Caddesi üzerinde varlığını sürdürmekte olan evi yaptırır. Crespin'lerin evi günümüzde Yeşilköy Pansiyon olarak hizmet vermektedir. Edouard'ın oğlu Jules Crespin de Yeşilköy'de doğup büyümüş bir Fransız vatandaşıdır, ancak Fransa'yı hiç görmemiştir. I. Dünya Savaşı sırasında Fransa seferberlik çağrısı yapınca Yeşilköy Avrupa topraklarında sayıldığı için gitmek mecburiyetinde kalır, zira gitmezse Fransız vatandaşlığını kaybedecektir. 18 Ay savaşın en kanlı geçtiği yer Verdun siperlerinde çarpışır, sonunda burnu kanamadan sağ salim savaştan çıkar. Annesi,savaş boyunca oğlunun sağ salim geri dönebilmesi için Yeşilköy Katolik Kilisesi'nde dualar eder. Marsilya'da İstanbul'a gitmek için bineceği gemiyi kaçırır. Jules Crespin'in kaçırmış olduğu İstanbul gemisi,bir kaza sonucu 500 yolcusuyla Akdeniz'in sularına gömülür. Yalnızca 150 kadar insan kurtulur. Mösyö Crespin'e şans bir kez daha yardım eder, ancak yaşamının sonu hazindir. 1970'lerin başında Yeşilköy'den trene binerken paltosu kapıya sıkışır,trenle peron arasına düşer, iki ayağı tekerlekler altında kalır ve kopar. Gureba Hastanesi'ne yetiştirirler. Ameliyat sonrasında kendine gelir. Fakat, üç günden fazla yaşayamaz. Bugün 86 yaşında olan oğlu Raoul Crespin iki yıl önce Fransa'da her şeyini satıp İstanbul'a geri gelmiştir. "Burada doğdum burada öleceğim" diyen Raoul Crespin şu anda Yeşilköy'de yaşamaktadır.
Yeşilköy'ün eski ünlüleri arasında İstanbul Ressamı Kont Amadeo Preziosi'yi, Gelenbeviza-de'leri, Cankat ailesini, 1931 Mart'ında Türkiye güzeli seçilip Avrupa'da da dünya göz güzeli olan Naşide Saffet'i, Türkiye Olimpiyat Komitesi eski Başkanı Sinan Erdem'i, Privileggio'ları, Lifonti'leri, Aliotti'leri, Profesör Erdoğan Teziç'i; Benlisoy, Melidis, İoannidis, De Kavala ailelerini, Bezmen'leri, Kocabıyık, Sipahioğlu, Arsay, Evrenos, Tansal ailelerini, Sucuyan'ları, Merter'leri, Doktor Sait Kurşuncu ve Kalangos'u, Gripin'in mucidi Necip Akar'ı, dünya sanatçısı Leyla Gencer'i, şarkıcı Ayten Alpman'la Angelo'yu, baterist Nihat Sönmezer'i, Devlet Tiyatrosu sanatçısı Nihat Akçan'ı, Film yapımcısı Aram Gülyüz'ü örnek verebiliriz.
Turgay Tuna, Deniz Feneri'nin Işığında Yeşilköy, Karakter Color Basimevi, 2006.

YEŞİLKÖY YAZILARI (Deniz fenerinin ışığında mazinin Yeşilköy’ü)

Deniz fenerinin ışığında mazinin Yeşilköy’ü
Yazı:Ender Merter

Yeşilköy, İstanbul’un yaklaşık 17 km batısında, Marmara Denizi kıyısında, Bakırköy ile Florya arasında bulunur. Yeşilköy Şevketiye ve Yeşilköy Ümraniye Mahalleleri’nden oluşan semtin sınırlarını güneyde Marmara Denizi, kuzeyde Sirkeci-Halkalı tren yolu ve onun kuzeyinde Atatürk Hava Limanı, doğuda Yeşilyurt yerleşmesi, batıda ise Florya oluşturur.Yeşilköy’ün eski adı Ayastefanos’dur. Eski bir Rum köyü olan semt, bu adı bir Hıristiyan azizi olan Ayios Stestefanos’dan ve onun adına yapılan, ancak günümüze kadar varlığını sürdürememiş kiliseden alır. Evliya Çelebi’ye göre ise Ayastefanos adı birçok tarih kitabında, özellikle de ‘Tevarih-i Ali Osmani’de adından uzun uzadıya bahsedilen İstanbul’un efsanevi kurucusu Madyan oğlu Yanko’nun oğlu Aya İstefan’dan gelir. Yeşilköy adı semte 1930’da, İstanbul’un idari yapısının yeniden düzenlenmesi sürecinde verilmiştir. Türk edebiyatının tanınmış simalarından Halit Ziya Uşaklıgil’in, uzun yıllar Yeşilköy’de oturduğu ve semtin bu adı almasında büyük rol oynadığı bilinmektedir. Yeşilköy’ün tarihi bir hayli eskidir. Geç Roma ve Bizans dönemlerinde burada, Marmara kıyısı boyunca yazlık saray ve ikametgahlar bulunduğu; hatta daha önce kentin Roma döneminde bile burada, bahçeleri denize açılan yazlık villaların olduğu yazılmaktadır. İstanbul’un farklı zamanlarda geçirdiği kuşatmalar sırasında Yeşilköy ve çevresi zaman zaman büyük tahribata maruz kalmıştır. IV. Haçlı Seferi sırasında Latinler, Yeşilköy açıklarında donanmalarını demirlemişler ve Yeşilköy’den karaya çıkmışlardır. Latin orduları başkanı Dandalo (Ayasofya’da gömülü) buradaki kilisede bir ‘Te Deum’ ayini düzenlemiştir. Ünlü seyyahımız Evliya Çelebi Seyahatname’de Yeşilköy’den şöyle bahseder: “Ayastefanos kasabası deniz kıyısında, Bostancıbaşı hükmünde bir Subaşılık’tır. Bir yasakçı kolluğu vardır. Eyüp Mollası’nın nahiyesi hükmündedir. Kafirler zamanında büyük şehirmiş… fiimdi 500 mamur evli bir Rum kasabasıdır. Bir zaviyesi, bir küçük çarşısı, iki kilisesi vardır. Havası çok güzeldir.” Osmanlı döneminde küçük bir Rum köyü olan Ayastefanos, Sultan II. Mehmed’in kuvvetleri tarafından, İstanbul’un kuşatmasına bir hazırlık olarak, bölgedeki başka yerleşmelerle birlikte, fiubat 1453’de Osmanlı topraklarına katılmıştır. Bazı tarihçilere göre Fatih; Yeşilköy-Zeytinburnu önlerinde geçen Ayastefanos Deniz Savaşı’nı, atını Yeşilköy Burnu’ndan denize sürerek başlatmıştır. 16. yüzyıldan itibaren Yeşilköy ve çevresinde (Florya), içlerinde köşkler ve mesire yerleri bulunan çok büyük bahçeler olduğu bilinir. Selanikli Mustafa Efendi kendi adıyla anılan tarihinde, Yeşilköy civarında bulunan ‘İskender Çelebi Bahçesi’nden söz etmekte ve o tarihte Halkalı Deresi civarına avlanmak amacıyla giden Kanuni Sultan Süleyman’ın aniden başlayan tufan gibi bir yağmurdan kurtulmak için bu bahçeye sığındığını ve burada bir ölüm tehlikesi atlattığını anlatır. 16. ve 17. yüzyılda Ayastefanos, geniş ağaçlıklara, bahçelere ve mesire yerlerine sahip olma özelliğinin yanında batıdan gelen gemilerin demirledikleri küçük bir liman görevi görmektedir. 19. yüzyılın başlarından itibaren Yeşilköy, sayıları gittikçe artan ve İstanbul’u konu alan seyahatnamelerin birçoğunda şirin evleri, bahçeleri ve konumuyla güzel bir sahil kasabası olarak karşımıza çıkar. Türkiye tarihi hakkında yazdığı bir çok eserle tanınan Hammer, 1822’de Peşte’de yayınlanan 2 ciltlik İstanbul ve Boğaziçi (Constantinopolis and Bosphorus) adlı kitabında Yeşilköy’den bahsetmekte, Yeşilköy’ün bir sayfiye yeri olmasından dolayı burada pek çok köşkün bulunduğunu ve 20-30 yıldan beri burada oturan, saray cerrahı Lorenzo Voccidi’nin deniz kıyısında bahçeli bir villası olduğunu yazmaktadır. Bu yüzyılda İstanbul’da bulunan önemli bir Amerikan siması David Porter, 1835’te New York’da yazdığı ‘Constantinople and its Environs’ adlı eserindeki mektupların birçoğunu Yeşilköy’den yazmıştır. 1855’te Paris’te yayınlanan ‘Voyage a Constantinople’ adlı gezi anılarında Boucher de Perthes, Yeşilköy’den harikulade görünümü olan bir köy olarak söz etmekte; Yeşilköy’den İstanbul’a uzanan sahil şeridinde devlete ait büyük binalar, cephanelikler (baruthane), kışlalar ve bahçe içinde evler gördüğünü yazmaktadır. Fyler Towsend, 1850’de Londra’da yayımlanan ‘Cruise on the Bosphorus’ adlı eserinde Yeşilköy sahilleri boyunca uzanan tebeşir kayalarından ve köyün şirin beyaz evlerinden söz etmektedir. 1855’te Paris’te yayımlanan bir deniz kılavuzunda ise o günkü Yeşilköy kıyı şeridi ile ilgili önemli bilgiler bulunmaktadır. Eserde Yeşilköy Burnu’nun İstanbul Feneri’nin 7 mil batı-güneybatısında olduğu, batıdan gelindiğinde İstanbul’u tamamen gizlediği, gündüz İstanbul’a gelinirken bu burunda karaya yanaşıldığı, oldukça alçak olduğu ve üzerinde inşa edilen bir çok kırmızı boyalı ev ve büyük bir kahvehaneyle tanındığı belirtilmekte; Türklerin, Yeşilköy Burnu’nda akşamları yaklaşık 6 mil uzaklıktan fark edilen bir fener yaktıkları, burnun doğusunda ‘San Stefano’ ya da ‘İsmana’ olarak adlandırılan Yeşilköy’ün bulunduğu anlatılmaktadır. Yazıda ayrıca buraya zengin Türklerin yazın oturmaya geldiklerinden ve köyün yakınlarında sultanın bir de sarayının bulunduğundan bahsedilerek, kıyıya demir atma yerleri gösterilmektedir. 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar, gezme, dinlenme ve valanma amacıyla gelinen ve oldukça uzak kabul edilen Yeşilköy, bu yüzyılın ortalarından itibaren canlanmaya başlamıştır. 1852 başlarında Boğaz’dan Yeşilköy’e düzenli olarak vapur seferleri konulmuş, 1870 yılında demiryolu çalışmaya başlamış ve bir istasyon binası kurulmuştur. Ulaşım imkanlarının bu gelişimi sonucunda buraya yerleşenlerin sayısı artarken, günübirlik eğlenmeye gelenlerin sayısında da büyük artış olmuştur.